22 Ağustos 2015 Cumartesi

Soluk almak için film çekiyorum

Tunç Davut'un yazıp yönettiği ‘Dolanma', 21. Saraybosna Film Festivali'nin ana yarışma bölümünde büyük ödül ‘Saraybosna'nın Kalbi' için yarışıyor.

Başrollerini Muhammet Uzuner, Defne Halman ve Baran Şükrü Babacan'ın paylaştığı film, Habil ile Kabil kıssasının serbest bir uyarlaması. Dünya prömiyeri Saraybosna'daki National Theatre'da yapılan Dolanma'nın senaryosunda umutsuzluk, iktidar ve aşk temaları öne çıkıyor. Çekimleri Bolu'da gerçekleştirilen filmde kaçak odun keserek, dış dünyadan yalıtılmış aile yadigârı bir evde yaşayan iki erkek kardeş ve geçmişi belirsiz bir kadının kesişen hayatları anlatılıyor. Saraybosna'nın ardından eylül ayında Altın Koza için yarışacak Dolanma'nın yönetmeni Tunç Davut ile konuştuk…

‘DOLANMA, BENİM İLK ÇOCUĞUM GİBİ'

İlk uzun metraj filminiz ile Saraybosna Film Festivali'nin ana yarışmasında olmak nasıl bir duygu?

Aslında Dolanma ilk çocuğum gibi, üzerinde uzun zaman çalıştım ve düşündüm. Bu filmi hayata geçirebildiğim ve uluslararası arenaya çıkarabildiğim için mutluyum. Özellikle Saraybosna gibi bir festivalde yer almak bizim için daha da önemli. Çünkü Saraybosna geçmişte büyük acılar yaşamış bir yer ve orayı ziyaret ettiğimde de o yaralara yakından tanık oldum. Saraybosna'da savaşın açtığı yaraları sanatla kapatabilmek adına filmimi orada seyirciyle buluşturmak benim için onur verici.

Saraybosna'da filminiz nasıl tepkiler aldı?

Basının filme ilgisi yoğun oldu. Saraybosna'ya sadece gösterim için gittim ve iki gün kalabildim. Ama yine de iki uluslararası dergiyle röportaj yaptım. Gazeteci ve eleştirmenlerle soru-cevap şeklinde görüşmeler gerçekleştirdik. İzleyicilerle yüz yüze konuştuk ve çok olumlu tepkiler aldım. Bazı seyircilerle yaptığımız sohbetlerde filmi bir kere izlemelerine rağmen hikâyedeki bütün ipuçlarını yakaladıklarını gördüm. Bu beni çok mutlu etti.

‘HABİL İLE KABİL'İN MODERN UYARLAMASI'

Dolanma, erkek egemen kültürdeki bitmeyen kadın-erkek mücadelesine dikkat çekiyor. Senaryoda bu yapıyı kurarken çıkış noktanız neydi?

Filmdeki karakterler topluma yabancılaşmış insanlar. Her biri umutsuzluk hastalığına yakalanmış. Bu hastalığın işkencesiyse ölemeyen hastanın can çekiştirmesine benziyor. İnsan bundan kurtulmak için sadece inanmalıdır. Anadolu'nun kendine has yapısı içinde insanlar genellikle yazgılarına boyun eğer. Bir şeyleri değiştirme gücünü kendilerinde bulamaz ve döngü içinde dolanıp dururlar. Habil-Kabil meselesini umutsuzluk, iktidar ve aşk temalarıyla buradan hareketle güçlendirdim. Kardeşlik, kıskançlık ve pişmanlık kavramlarını da yan ögeler yaparak yerelden evrensele ulaşmaya çalıştım.

Hikâyeyi oluştururken sizi besleyen kaynaklarınız nelerdi?

Bütün dini inançlarda yer alan ortak bir hikâyeden yola çıktım; Habil ile Kabil. Modernist bir bakış açısıyla ele alıp öyküyü biraz tersine çevirdim. Habil ile Kabil arasında geçen kıskançlık temasını farklı şekilde kullandım. Filmdeki ana karakterlerimizden biri olan Nalân ile gerçek hayatta da karşılaştım. Kendisi bana o zaman çok sert ve somut bir cümle kurmuştu; “İnsan benim gibi de olsa iki kardeşin arasına asla girmemeli.” demişti. Beni bu cümle öykü adına çok etkiledi. Elimde çalıştığım başka bir proje olmasına rağmen onu bırakıp bu hikâye üzerine yoğunlaştım. Aslında Nalan'ın izini sürmeye başladım da diyebilirim. Sevdiğim yazarlardan okumalar da yaptım.

‘İLK VE SON USTAM BİLGE KARASU'DUR'

İlk kısa filminiz Çatal, Bilge Karasu'nun aynı adlı öyküsünden uyarlama. Bahsettiğiniz okumalarda Bilge Karasu'nun etkisinden bahsedebilir miyiz?

Benim ilk ve son ustam Bilge Karasu'dur. Bana sadece okumayı değil yaşamayı öğretti. Ancak yine de eserimde yer vermek için yazar takıntısı olan insanlardan değilim. Hikâyeyi yazarken bunun felsefî; altyapısını oluşturmak durumundasınız. Bu defa varoluşçu filozoflara duyduğum ilgi senaryomla birleşti ve beni onlar besledi. Zaten bir öyküyü kurmaya başladığınızda bunu aynı zamanda bilginizle, yaşantınızla, kültürel bilginizle ve yapılaşmanızla yapıyorsunuz. Hayatta biriktirdiklerinizi ve tüm soru işaretlerinizi hikâyenizle yüzleştiriyor. Soluk alıyorsunuz. Ben de zaten soluk almak için sinema yapıyorum.

İlk kez uzun metraj filmde yönetmenlik yaptınız. Çekimler nasıl geçti?

Yaklaşık 20 yıldır sinema sektöründeyim. Setlerin birçok alanında çalıştım. Bu anlamda filmimi çekerken teknik zorluk yaşamadım. Ama şöyle bir zorluğu oldu. Aşk, sevgi, savaş, ihanet gibi yaklaşık 30-35 tane tema var. Bu temalar üzerinden sanat yapıyoruz hepimiz. Bu noktada da ne yapıldığını değil nasıl yapıldığını daha önemli görüyorum. Nasıl yapılması gerektiğini buldukça neyin olup olmayacağını da daha rahat anlıyorsunuz. Anlatım biçiminiz ona göre şekilleniyor ve öyküler anlam kazanıyor. Ben de nasıl yapacağıma karar vermek için bir buçuk sene senaryo üzerinde çalıştım ve onu didik didik ettim. Mekânımı buldum ve oraya evimi kurdum. 28 günde de çekimlerimizi tamamladık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder