12 Aralık 2015 Cumartesi

'Geçmişi yok sayarak bir yere varamayız'

Yönetmen Özcan Alper, üçüncü uzun metraj filmi Rüzgârın Hatıraları'nda çocukluğunda 1915 tehcirini yaşayan Ermeni bir aydının 1940'lardaki travmasını anlatıyor. Geçmişin geleceği belirlediğini söyleyen Alper, “Geçmişi öteleyerek, kovarak, yok sayarak bir yere varamayız.” diyor.

Genç kuşak yönetmenler arasında filmleri en çok merak edilen isim Özcan Alper. İlk uzun metrajı Sonbahar (2008) ile ‘başyapıt' mertebesinde bir giriş yaptı sinema dünyasına. Alper'in üçüncü filmi Rüzgârın Hatıraları dün vizyona girdi. Film, 1940'lar Türkiye'sinde muhalif bir Ermeni gazeteci olan Aram'ın çocukluk travmasının ve silik anılarının yavaş yavaş belleğinde canlanmasına ortak ediyor seyirciyi. Özcan Alper, Ermeni tehcirindeki ‘büyük felaket'e odaklanan filmini, Türkiye'nin geçmişiyle hesaplaşmasını, bugünü ve geleceği anlattı.

Rüzgârın Hatıraları

Sonbahar'da kendi kuşağınızın tarihiyle hesaplaştınız. Gelecek Uzun Sürer'de Kürt sorunu, Rüzgârın Hatıraları'nda ise 1915 Ermeni tehciriyle hesaplaşıyorsunuz. Türkiye tarihi üzerine bu hesaplaşma devam edecek mi?

Filmlerimi geçmişle hesaplaşmak için değil, yeni bir gelecek kurmak için çekiyorum. Diğer taraftan, sen ne kadar reddedersen et, bu ülke bir ev. Evde odalar kapatılıp kilitleniyor mu, içerideki sorunlar konuşulacak mı ona kafa yormak lazım. Aslında, kapılar kapatılmaya çalışınca ev, diğerleri için de yaşanmaz hale geliyor.

O zaman şöyle sorayım, hem sizin filmografiniz hem de Türkiye'nin son birkaç yıldır yaşadığı gerilimli atmosfer için, gelecek daha ne kadar uzun sürecek?

Türkiye'de geçmiş, hep geleceği belirler, ondan kaçamıyorsun. Kapıdan kovsan bacadan giriyor ve karşına çıkıyor. Şunu anlamamız gerek, geçmişi öteleyerek, kovarak, yok sayarak bir yere varamayız. Son altı ayda yaşadıklarımız bile ürkütücü. Bir de bu süreçte baba oldum. En umutlu olmam gereken dönemde, şunu düşündüm: 40 yaşındayım, kızım benim yaşıma geldiğinde bunları konuşuyor olmasın. Bir taraftan da 2023, 2071 gibi gelecek düşünceleri var. Böyle gelecek kurulmayacağı çok ortada. Tam tersine, geçmişi çözüp bugünü kurmak gerekiyor. O yüzden, üç filmimden farklı olarak yeni projemde ‘şimdi'ye dair bir şey yapacağım. Biliyorum ki bugündeki karakterlerim bile geçmişin yükleriyle yaşayacak, geçmiş peşlerini bırakmayacak. Ama en azından, evet, ‘şimdi'ye döndüm diyebilirim.

‘TOPLUMDA ACAYİP BİR GÜÇ MANYAKLIĞI VAR'

Bugünden bakınca geleceğe dair umudunuzu koruyor musunuz?

Zorlandığım anlar var. Bugün öyle şeyler oluyor ki. İlyada'da Hektor öldürüleceğini bilir ama Aşil'den cesedine saygı gösterilmesinin, yas tutulmasına izin verilmesinin garantisini ister. 2015 Türkiye'sinde sokakta ceset sürüklendi, öbür tarafta sınırda ceset bekletiliyor, ailesine verilmiyor. Ki İslam dininde ölüye saygı önemli bir konudur. Düşmanın olabilir, ama o artık bir ölü. Bu topraklarda biz ölüye saygıyı öğrenmedik mi? Biz bu kadar umutlanmışken ne oldu da bu kadar geriledik? Bu kadar kin ve nefret biriktirdik. Toplumda acayip bir güç manyaklığı, iktidar manyaklığı var. Güçlüden yana olma. Halbuki bize hep mazlumun yanında öğretilmedi mi bu topraklarda? Ne oldu bu değerler? Ne oldu da bütün bunlar tersine döndü?

Dönem filmi olması sebebiyle Rüzgârın Hatıraları'nın bütçesi, prodüksiyonu sizi korkuttu mu biraz?

Dönem filmi çekmenin hep bir çılgınlık olduğunu düşünüyordum, özellikle Türkiye'de. Ama hikâye gelip sizi esir alınca yapılabilirliği üzerine kafa yordum. Altından kalktığımızı da düşünüyorum. İyi bir ekiple çalıştık. Görünenden daha fazla sahne çektik 40'ların İstanbul'unda ama kurguda elemek zorunda kaldık.

‘SANAT FİLMİ' KATEGORİSİNDEN SIKILDIM

Filmin prodüksiyonu, gişede bir beklenti var hissiyatı oluşturuyor. Haksız mıyım?

Ben filmleri sadece festivallere değil, seyirciye yapıyorum. Seyirciyi çok önemsiyorum, keşke 500 bin, 1 milyon kişi bu filmi görse. Bir de bu sanat filmleri (arthouse) kategorisi beni çok sıkmaya başladı. Açıkçası, çok da oralarda gözükmek istemiyorum. Sadece 2-3 bin kişiyle buluşan, diğer tarafta gişeye kafa yormayan bir kategoride olmak rahatsız edici. Başından beri, benim için seyirci önemli.

Onur Saylak ile ikinci kez çalışmak sizin için bir avantaj mıydı, yoksa daha mı zordu?

Onur'la oyuncu-yönetmen ilişkisinin dışında bir arkadaşlığımız var. Birçok isim düşündüm bu rol için. Benim düşündüğüm dünyayı, karakteri anlayıp bunu yansıtma konusunda Onur'dan % 100 emindim. Kitap okumalarından başlayarak Yoğurtçu Parkı'nda onun zayıflaması için yaptığımız koşulara kadar çok ciddi çalıştık. 3 ay boyunca sabahları Yoğurtçu Parkı'nda koştuk bu film için.

Fatih Akın'ın filmi bizi rahatlattı

Fatih Akın'ın The Cut filmini izlemiş miydiniz? O filmin Rüzgârın Hatıraları'ndan önce vizyona girmesi Ermeni tehcirini ele alırken sizi rahatlattı mı biraz?

Tabii ki. Bu konularda çok endişe duymuyorum ama The Cut'ın bizden önce çıkmış olması benim için büyük bir şanstı. Bu yüzden ona teşekkür edebilirim. Çünkü Yahudi soykırımına dair binlerce imge var sinemada. Ama 1915'le ilgili hiçbir imge yok, Fatih Akın'ın filmi bunu yaptı. Sadece kamp sahnesi bile tek başına önemli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder