13 Şubat 2016 Cumartesi

‘Birilerini rahatsız etmeyeceksek dergi çıkarmanın bir anlamı yok'

Dergi raflarındaki ömrü daha birkaç ayla sınırlı olsa da Pulbiber dergisi kısa zamanda kendine bir yer edindi ve okur kitlesini oluşturmayı başardı. İsmiyle Didem Madak'a selam gönderen Pulbiber'in yazarları arasında Mine Söğüt, Nermin Yıldırım, Gonca Özmen gibi isimler var. Derginin hikâyesini yayın yönetmeni Deniz Durukan ile konuştuk.

Piyasada çok satan güçlü rakipler varken, Pulbiber'i çıkarmaya nasıl cesaret ettiniz?

Bir derginin gücü ve etki alanı satış rakamıyla orantılı değildir. Elbette derginin yaşaması için belli bir tiraj gerekiyor ama biz daha büyük bir hedef koyduk önümüze…

Evet, aslında dergi kısa sürede kendine bir alan açtı ve okurunu buldu, bunu nasıl başardı?

Okurlar dergiyi sahiplendi çünkü bu dergide kendilerini buldular. Yazarların hepsi çok samimi, hesapsız kitapsız kullandı kalemlerini. Bu enerji okura da yansıdı.

‘MAHALLENİN SAKİNLERİ ÇOĞALDI'

Peki, Pulbiber ismi nereden çıktı, kimin fikriydi, birilerinin ağzına biber sürmeyi de düşündünüz sanırım…

Dergi fikri oluştuğunda birçok isim düşündük ama hiçbiri içimize sinmedi. Pulbiber'i arkadaşlarıma önerdiğimde herkes benimsedi. Üstelik çok sevdiğimiz şair arkadaşımız Didem Madak'ın Pulbiber Mahallesi'ne de gönderme olacaktı. Biz zaten o mahallenin sakinleriydik. Zamanla o mahalle sakinleri çoğaldı. Biber sürme meselesine gelince, söylediklerimizden rahatsız olanların ağzını yakacak tabii ki...

Popüler dergiler arasında diğerleriyle hem bir benzerliği var, hem de onlardan bariz bir şekilde ayrılıyor Pulbiber. Bu anlamda dergi, okuruna ne vaat ediyor?

Benzerliği farklı sanat disiplinlerinden isimlerin yer alması, farkıysa tavırda ve üslupta ortak bir duruş göstermesinden kaynaklanıyor. Yani biz popülist söylemi bertaraf ederek çıktık ve bunu popüler bir alanda yaptık. Başka bir farkı da, bağlamlı yazıların yanı sıra estetik kaygıyı da dert edinen bir dergi olması. Var olan popülizmi yeniden üretmemek gibi bir amacımız var. Bu bizim kırmızı çizgimiz.

Kürtaj, sansür, mülteciler, moda ve beden algısı... Birilerini rahatsız edecek kapaklar ve içerikle çıkıyorsunuz. Günümüzde bir şey söylemenin, dert anlatmanın etkili yollarından biri de bu mu?

Cevap sorunun içerisinde aslında. Rahatsız etmeyeceksek, var olan algıyı çoğaltacaksak dergi çıkarmanın ve yazmanın bir anlamı yok. Ancak böyle farkındalık yaratılabilir. Gerçeğin yozlaşması, çarpıtılması bizim rahatsız olduğumuz şeyler. Sistem gerçeği yozlaştırmaktan çekinmiyorsa, biz de bunu dile getirmekten, reddetmekten çekinmiyoruz.

‘CİNSİYETÇİ DEĞİL, BİRLEŞTİRİCİYİZ'

“Kadınlar, çocuklar, hayvanlar ve ağaçlar için hayat çok zor. Biz bunu kolaylaştırmaya geldik.” gibi bir iddianız da var. Bunu nasıl başarmayı umuyorsunuz ve ilk işaretler ne yönde?

Çıkış iddiamızda yukarıdakine ek olarak “Bize ayrılan süre yeni başlıyor” da dedik. Yani bize ayırdığınız süre ve kota ya da uygun gördüğünüz yaşam biçimi bizim kabulümüz değil. Eril anlayışa karşı çıkıyoruz. Sözünü ettiğimiz anlayış sadece kadını değil, erkeği de eziyor. Bir iktidar dili oluşturup insanlığı tehdit ediyor. Bu anlamda cinsiyetçi değil, birleştiriciyiz. Mağdur dili kullanmıyoruz, biat etmiyoruz, eril anlayışın getirdiği şiddeti de onaylamıyoruz. Daha çok yeni bir dergi Pulbiber ama şimdiden kabul gördü, kendine kemik bir okur kitlesi yaratabildi. İlk işaretler, bunun gittikçe gelişeceğini, Pulbiber'in ciddi bir platform oluşturacağını gösteriyor.

Peki, bundan sonra hangi alanları ‘kurcalamayı' düşünüyorsunuz?

Hayata ilişkin her şey Pulbiber'in konusu aslında. Ama sıradanlığın ve yaygın anlayışın dışından bakıyoruz her konuya. Mesela bu ayki sayımızın dosya konusu aşk. Bu konu bizim farkımızı daha belirgin biçimde gösterecek; çünkü en çok yağmalanan ve prim yapan bir konudur aşk. Aşka, insanlardaki aşk eğilimini sömürmeden yaklaşılabileceğini de gösterebildiğimizi sanıyorum bu dosyayla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder