22 Mart 2014 Cumartesi

Sahnelerde birbirini seven kişiler azaldı

Toron Karacaoğlu, tiyatronun uzun soluklu emektarlarından. Şehir Tiyat-roları'nda sahnelenen Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı oyunda sahne alan sanatçının meslekte 65. yılı. Karacaoğlu ile hem bu işe nasıl başladığını, hem de tiyatronun bugünkü durumunu konuştuk.Toron Karacaoğlu (1931) yarım asırdan uzun bir süredir tiyatroya emek vermiş bir usta. Dile kolay, tam 65 yıl önce başlamış tiyatro aşkı. Bu uğurda evden kaçmış, sahnelere çıkmış, Tarlabaşı’nın tek odalı evlerinde yaşamış. Küçük yaşta annesiyle babası yollarını ayırınca, yıllarca babaannesini anne, babasını ise ölmüş dedesinin fotoğrafı bilmiş. Ne anne sevgisi, ne baba şefkati… Fakat onu hayata sımsıkı bağlayan, ‘her şeyi ondan öğrendim’ dediği bir ilkokul öğretmeni olmuş. Toron Karacaoğlu’na daha küçük yaşlarda resim dersleri aldırmış öğretmeni, şarkı söyletmiş, tiyatro temsillerinde görev almaya yönlendirmiş. Zeki Müren ve 2010 yılında hayatını kaybeden tiyatro sanatçısı Deniz Uyguner o dönemlerde birlikte okul tiyatrosunda oynadıkları ‘mektep’ arkadaşları. Karacaoğlu, tiyatro yapmak üzere 1947 yılında evden kaçmaya karar verir. Fakat İstanbul mu, Ankara mı derken devlet bünyesinde tiyatrosu olduğu için rotasını Ankara’ya çevirir. Ankara Devlet Tiyatrosu’na geldiğinde kapıda karşılaştığı Türk operasının ilk sanatçılarından soprano Mesude Çağlayan’dan imtihanları kaçırdığını öğrenir. “Sen seneye yine gel.” dese de Karacaoğlu’nun Ankara macerası burada sona erer. Eve dönemez, Ankara’da kalamaz, mahalleden tanıdığı bir ağabeyinin yanına Eskişehir’e gelir. Burada şarkı söyleyip geçimini temin eder. Çok geçmeden ailesi Eskişehir’de olduğunu öğrenir ve onu yeniden Bursa’ya getirirler. Aradan bir yıl geçmeden bu defa haber vererek İstanbul’a gelir. Burada tiyatrodan önce, 1949’da dublaj hayatı başlar Karacaoğlu’nun. “Bana seslendirdiklerimi değil, seslendirmediklerimi sorun.” diyor bahsi açılınca. Zeki Müren ve Sadri Alışık dışında kim varsa hepsinin sesi olmuş bu işi yaptığı 39 yıl boyunca. Öğlene kadar dublaja gider, sonraları da kursa devam edermiş. Kurs sonu için yaptıkları gösteride Victor Hugo’nun Ruy Blas, William Shakespeare’in Macbeth ve Çoban Şiirleri’nde sahne alır. Dönemin valisi Fahrettin Kerim Gökay, temsili izledikten sonra “Ankara’da var, niye İstanbul Konservatuarı’nda tiyatro bölümü yok?” der ve böylece bölümün açılmasına da vesile olur. Daha sonra Şehir Tiyatroları’nın imtihanında birinci gelir ve 1953 yılından bu yana devam eden tiyatro serüveni başlar sanatçının. Dışarıda oynadıkları ve yönettikleri hariç 160 oyunda rol alır, en fazla yer aldığı oyunlarsa Fransız Albayı, Benim Üç Meleğim, Soytarı, Aşk Mektupları ve on sene boyunca tek başına oynadığı Yahya Kemal Beyatlı’nın Kendi Gök Kubbemiz adlı eseri.“YERLİ YAZARLARA ÖNEM VERİLMİYOR”Karacaoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen Aziz Nesin’in Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı oyununda küçük bir rol de olsa oynamaya devam ediyor. Günümüz tiyatro ortamından konu açılınca, “Tiyatroda kimse birbirini çekemez.” diyor Karacaoğlu, “Bu şeylere bulaşmayan bir tek benim, onun içindir hâlâ aralarındayım.” diye de ekliyor. 65 yıllık bir birikimi, deneyimi kendi tiyatrosunu kurarak aktarmayı hiç düşünüp düşünmediğini sorduğumuzda ise, tiyatro kurmanın külfet işi olduğundan bahsediyor. “Başka tiyatrolarda, Almanya’da birçok oyun sahneye koydum ama Şehir Tiyatrosu’nda olmadı. Şimdiye kadar tenkide uğrarım diye koymadım. Dışarıda yaptım, beğenildi, burada da yapsam burada da beğenilir. Ama bizdeki arkadaşlar haset ve kıskançtır. Bir şey yapmaya çalışsanız hemen gözleri üzerinizdedir. Benim zamanımda böyle bir kıskançlık yoktu.” Tiyatroda birbirini seven kişilerin azaldığını anlatıyor usta sanatçı. Diğer yandan, sahnede ne dediği anlaşılmayan oyuncular, kendi sorunlarımıza odaklanmayan oyun seçimleri de tiyatronun önemli sorunlarından ona göre. “Biz kendi ortaoyunumuzu unuttuk, ben son olarak örneğini Soytarı oyununda verdim. Bizi gerektiren, bizim sorunlarımızla ilgili dikkat edin, oyun yok. Avrupa tiyatrosunun önemli örnekleri sahnelendi, çok da güzel oynandı, ama bu arada kendimizi unutmamamız lazım. Yerli yazarlara çok önem verilmiyor.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder