23 Ocak 2014 Perşembe

Bu üniversitenin altı da üstü de film platosu

İpek Üniversitesi iki yıl içinde 4 plato ve 4 stüdyo ile kapılarını sinema sektörüne açacak. Ulusal sinemaya büyük katkıda bulunması hedeflenen kampüsün mimarisi de üniversiteyi her yönüyle film platosuna dönüştürüyor.Ankara’da kurulan İpek Üniversitesi, sinema ve dizi sektörüne önemli bir katkıda bulunmaya hazırlanıyor. 2013-2014 öğretim yılında eğitime başlayan üniversitenin kampüs alanının zemini film platosu ve stüdyo olarak tasarlandı. Ülkemizde diğer üniversitelerde benzeri olmayan yapıda, 4 adet plato ve 4 adet stüdyodan oluşacak alanın tamamı 4170 metrekare. En büyük platonun alanı 1150 metrekareye ulaşırken yüksekliği ise 18 metreyi buluyor. Bu çabanın ulusal sinemaya katkısı ise plato ve stüdyoların sadece üniversitenin öğrencileri için değil, yurtiçinden ve yurtdışından burada film çekmek için başvuruda bulunacak herkese açık olmasında. Sinema Sanatları Fakültesi Film Tasarımı Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Şükran Akpınar, kampüs yerleşkesinde yer alan tren garı, göl evi, Beylerbeyi Sarayı gibi yapıların üniversitenin tamamını bir açıkhava film platosuna dönüştüreceğini ifade ediyor. Önümüzdeki yıl faaliyete geçecek olan fakülte binalarında öne çıkan Roma klasikçiliği, barok, Rönesans mimarisi, art deco, neo klasik, romanesk gibi mimari tarzlar da Akpınar’ın sözlerini doğruluyor. Öncelikli hedeflerinden birinin ulusal sinemayı desteklemek olduğunu dile getiren Akpınar, “Bizim derdimiz sektörün kendisini de ulusal sinema anlayışını da bir revizyondan geçirmek.” diyor. Yine Akpınar’ın sözlerine göre üniversite, ilk filmini yapmak isteyen ama maddi destek bulamamış kişilere destek vermenin yanı sıra, yıllarca sinema sektörüne emek vermiş insanlarla da kol kola yürümek istiyor. İpek Üniversitesi, Güney Kaliforniya Üniversitesi Sinema Sanatları Fakültesi’yle de işbirliği içinde. Müfredattan teknik altyapıya kadar buradan destek alıyorlar. Öğrenciler bu sayede en az bir dönem yurtdışında bir film okulunda tecrübe edinebilecekler. Okuldaki öğretim modelinde ise öğrenciler üçüncü sınıfa geldiklerinde iki modülden birini seçecekler, yani, yollarına ya yönetmenlik eğitimi alarak ya da senaryo yazarlığında uzmanlaşarak devam edecekler. Akpınar, senaristlere en az yönetmenler kadar değer verilen bu anlayışla birlikte, 2020’lerden itibaren yeni bir sinema kuşağı çıkacağından emin.“Tanpınar okumamış biri sinemacı olmasın!”Akpınar, Film Tasarımı Bölümü’ne kayıt olan öğrencileri muhakkak edebiyat, tarih ya da siyaset bilimi bölümlerinden birinde çift anadal yapmaya yönlendirdiklerini anlatıyor. “Bu besleme olmadan öğrenciler buradan sinemacı olarak çıkamayacak.” diyen Akpınar’a soruyoruz: “Neden bunu gerekli gördünüz?” Akpınar haklı gerekçesini şöyle anlatıyor: “Çünkü kendi edebiyatını bilmeden senaryo yazarı olunabileceğine inanmıyorum. Çok başarılı yazarlarımız var ama onlar sinema için yazmıyor, senaristler de edebiyat altyapısı kuvvetli olmadığı için hikâyede çok başarılı olamıyorlar. Buradan çıkan bir öğrenci yönetmen bile olacaksa edebiyatı biliyor olması lazım. Hiç edebi eser okumamış, Ahmet Hamdi Tanpınar okumamış biri sinemaya el atmasın! Bu konuda böyle bir direncim var.” Bu vesileyle sık sık gündeme gelen senaryo sorununa da değiniyoruz. Akpınar bu konuda sinema sektöründeki kişilerin aksine oldukça umutlu. Diyor ki: “Bizim senaryo sorunumuz olduğuna inanmıyorum. Bu topraklar hikâye toprakları. Dede Korkut’un olduğu, mitolojinin bile doğduğu topraklardan bahsediyoruz. Bu ülkede hikâye bol ama bunu fark edemeyen sinemacılar var.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder