17 Ocak 2014 Cuma

Zamanlaması manidar bir film

17 Aralık’tan bu yana ülkemizde yaşananlar herkesin malumu. Bazı siyasilerin ve işadamlarının da adının karıştığı yolsuzluk ve rüşvet soruşturması, bunun üzerine polis teşkilatında gerçekleştirilen görevden almalar, yargının işleyişine yönelik yapılması düşünülen değişiklikler ve nihayetinde soruşturmanın gündemden düşmesi için ‘dış mihraklar’, ‘paralel yapı’, ‘çete’, ‘Haşhaşi’ gibi kavramlar ile yürütülen karalama kampanyaları… Şimdi, 36 yıl öncesine gidelim. 1978 yılının Amerika Birleşik Devletleri’nde New Jersey kentindeyiz. 10 yıldır büyük bir özveri ve başarıyla yöneticilik yapan Belediye Başkanı Carmine Polito, şehri kalkındırmak için bir kentsel dönüşüm hamlesi başlatır. Beş çocuk babası belediye başkanı, gücünü halkın sevgisinden ve sağlam iradesinden almaktadır. Başkan, 1929’daki Büyük Buhran öncesi gözde eğlence mekânı olan Atlantic City’yi yeniden şaşalı günlerine kavuşturmak gibi bir çılgın proje ortaya atar. Söz konusu semti (Atlantic City) oteller, kumarhaneler ve eğlence mekânlarıyla yeniden inşa edip halkına istihdam alanı açmak ve şehri kalkındırmak için kolları sıvar. Bunun için gerekli sermayeyi ise yakın dostu Irving Rosenfeld aracılığıyla kısa süre önce tanıştığı Abdullah adlı bir Arap şeyhinden sağlayacaktır. Şeyh Abdullah, yatırım yapacak yer arayan hayırsever bir işadamıdır. Başkan Polito, şeyhe yatırım imkânı sağladığı için ondan ‘hakkı olan’ komisyonunu alır. Kumarhane işinden dolayı mafya yapılanması da bu kentsel dönüşümün ‘doğal’ yatırımcısı konumundadır. Ve onların şartı Şeyh Abdullah’ın ABD vatandaşı olmasıdır. Bu noktada Başkan Polito, Amerikan Senatosu’ndaki kongre üyesi dostlarıyla görüşerek Şeyh Abdullah’ın vatandaşlık işlemlerini halletmelerini ister. Tabii ki onlar da şehrin yararına olacak bu ‘hayırlı’ işten paylarına düşen komisyonu alacaktır. Derken, aniden gündeme gelen bir yolsuzluk soruşturmasıyla bütün bu ‘hayırlı’ işlerin önü kesilir. FBI, şehrini kalkındırmak isteyen Carmine Polito’ya ve onun hayırsever kongre üyesi (milletvekili) dostlarına ‘komplo’ düzenlemiş ve onları tongaya düşürmüştür. Hâlbuki her şey vatandaşa hizmet için yapılmıştır. Ama gel de bunu âdeta bir ‘paralel yapı’ gibi çalışan, soruşturmayı, bağlı bulunduğu bakanlığa vs. bildirmeden, habersizce operasyon düzenleyen FBI’a anlat! 86. Oscar Ödülleri’nde 10 dalda aday olan ‘Düzenbaz / American Hustle’, eğlenceli bir dolandırıcılık ve polisiye öyküsü anlatıyor. Hınzır, zekice, gırgır ve şamata havasındaki atmosferi ise bu eğlenceyi artırıyor. 70’lerin modasını ve müziğini öyküsüne başarıyla dahil eden filmin oyunculukları ise üst düzeyde. Özellikle Christian Bale ve Amy Adams, amiyane tabirle ‘döktürüyor’. Ancak filmin Türkiye’de yaşayan sinemaseverler için yeterince ‘eğlenceli ve gerilimli’ olduğunu söylemek zor! Zira filmde Belediye Başkanı çıkıp halkının bir bölümüne çete, kirli örgüt, paralel yapı yahut Haşhaşi demiyor. ‘Yolsuzluk hikâye, esas amaç benim; bana komplo kurdular’ gibi şeyler de söylemiyor. Soruşturmayı yürüten kolluk kuvvetleri ve yargı mensupları görevlerinden alınıp sürgün edilmiyor. Velhasıl, ‘Düzenbaz’ iyi, hoş film de Türkiye’den bakınca heyecanı, gerilimi, entrikası biraz yavan kalıyor. Hollywood’un hikâye anlatıcılarının bizim memleketten öğreneceği çoook şey var! Ama yine de filmin zamanlaması manidar, öyle değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder