8 Nisan 2014 Salı

Kapitalizm ruhumuzun tüm derinliklerine kadar işledi

Necati Göksel, 2004’te yazdığı Hayat Askıda (Altın Kitaplar) adlı macera romanının içeriğini yenileyerek yeniden yayımladı. Banka hortumcusunun peşine düşen Metin Kara’nın başından geçenleri anlatan Göksel ile kapitalizme ve yönetime getirdiği eleştiriyi konuştuk.Kitabın girişinde “Bir suç söz konusu olduğunda ilk hareketi planlayabilirsiniz ama ardı sıra olacakları asla.” diyorsunuz. Benzer bir yaklaşımı Murakami de yalanı, geri dönüşü olmayan bir koridora benzeterek yapıyor. Yalanı ve suçu geri dönülemez kılan şeyler nelerdir?Yaptığımız her eylem peşi sıra önceden kestirilemez sonuçlar doğurur. Bazı insanların hayatı kontrol etme çabaları bende her zaman şaşkınlık uyandırmıştır. Bizim irademiz hayatın cüzi bir yerinde durur. Bizim o cüzi iradeyle yaptığımız her hareket “kelebek etkisi” kavramında olduğu gibi bir dizi başka olayları tetikleyecektir ve bunun sonuçları suya attığınız bir taşın etrafına yayılan dalgalar gibi fizik kanunlarına bağlı önceden kestirilebilir değildir. Bazen iyi niyet bile insanın kendi sonunu hazırlarken, suç üzerine planlamalar yaparak bir şeyleri dizayn edeceğini sananlar aslında havaya belki de kendilerini vuracak bir bumerang fırlatmaktadırlar. Kitabın girişine bu cümleyi koymamın bir nedeni de aslında okuru beklemedikleri bir dünyaya hazırlama amacı gütmektedir.Romanda dikkat çeken bir konu da şu ki, banka hortumlayan Ali Hanay üzerinden sık sık hırsızlığı lanetliyorsunuz. Öte yandan kuyumcu ya da banka soyan Selahattin'i kahramanlaştırıyorsunuz. Bu çelişkili durumun sebebi nedir?Aslında Selahattin de sık sık kapitalizmin kravatlı hortumcularını lanetliyor. Devletin ve kapitalizmin kravatlı hortumcuları paraları kapmadan önce kurtardığını söylüyor. Ne var ki, kitabın kahramanı onu ve yaptığı soygunları onayladığını söylemiyor. Selahattin burada bir tür Robin Hood gibi davranıyor. Sistemin bütün çarkları yerinden çıkınca iyiler ve kötülerin birbirine nasıl karıştığını, insanların zihninin nasıl bulandığını görüyoruz. Eğer biri hırsız ise o hırsızlığa engel olmak için bireysel bir davranış sergileyen kişinin o sistemin kodları içinde suçlanabileceğini ama örneğin başka bir felsefi bakışla mesela anti otoriter felsefeye göre yanlış sayılmayacağını, bir bakıma onları cezalandırdığını görüyoruz.Kapitalist sistemin öğütüp çarkın bir dişlisi haline getirdiği Metin şöyle bir özeleştiri yapıyor: "Ben de halk gibi ikiyüzlüydüm. Sıcacık para cebimizi ısıttığı sürece hiçbirimizin ekonomik düzenle sorunu yoktu. Halk, bu bozuk ekonomik düzenin parçası olmasa işler yürümezdi zaten." Metin'in farkındalığı üzerine neler söylersiniz? O bu kavrayışa nasıl ulaştı?Ne yazık ki, romanın kahramanı Metin Kara, durup dururken bir aydınlanma yaşamıyor. Sistemin dışına itildiğinde, işsiz, perişan, terk edilmiş bir halde kendini bulduğunda gerçeğin farkına varıyor. Önemli bir toplumbilimci bireyin topluma ilişkin en keskin gözlemini ya sistem içinde yükselirken ya da aniden düşerken yapacağını yazmıştı. Romanın kahramanı ülkülerini unuttuğunu, sisteme entegre olduğunu, cilalı kartvizitlerden ibaret bir yaşam sürmekte olduğunu, hatta sistemin kendi vicdanını bile öğüttüğünü ancak bütün o yapay kimliklerinden –kendi isteği dışında- arındığında fark ediyor. Halkın çoğu zaman, kendi cebine ateş düşmediği sürece sistemi hiçbir zaman sorgulamadığını görüyoruz. Burada toplumsal yapıyı analiz etmek gerekiyor. Toplum eğer çalsın, çırpsın ama bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyorsa o toplumun reflekslerinin ahlaki değil çıkarcı olduğunu düşünebiliriz. Böyle bir toplumun dindar, laik, muhafazakâr ya da başka sıfatlarla anılmasının hiçbir önemi yoktur. Fayda öncelikleri ahlaki önceliklerinin önünde olan bir toplumun dininin, ahlakının, liberal ya da muhafazakâr olmasının ne önemi var ki? Olay kapitalizmin ruhumuzun derinliklerine kadar tüm diğer kavramlardan daha fazla işlemesinden başka bir şey değildir. Yozlaşmanın dini imanı mı olurmuş? Hırsızın geceye ihtiyacı yoktur. Gözümüzü kapadığımız an her yer zifiri karanlıktır zaten.Metin Kara hem çok defa ölümle burun buruna geldiği çetrefilli bir olayın kahramanı olmuşken, hem de bilgelik, aşk, dostluk ve sadakatle ödüllendiriliyor. Ona karşı bu kadar bonkör davranmanızın sebebi korkularından arınmış olması mı?Bonkör davranıp davranmadığımı düşünmemiştim ama hem kendisi gerçeğe ulaşmaya çabalarken hem de o sırada bize gerçekten bahsederken bence o bilgeliği yaşıyor zaten. Dediğiniz gibi korkularından da arınıyor. Her şeyle ve herkesle hesaplaşmaya hazır bir ruh haline bürünüyor. Ezik bir kişilikken bir kahramana dönüşüyor. Kaderdir deyip razı olmuyor. Düşse de diz çökmüyor, kalkıyor. Geriye dönüp olayları irdelemeli ve gerçeği köküne kadar kazmalıyım, diyor. Eğer kendime bir gelecek çizeceksem, en azından arkamda soru işaretleri bırakamam, diyor. Gerek olmadığı halde ölümcül bir oyuna katılıyor. Çünkü o, ölümcül oyunları hazırlayanların maskesini indirmeden içinin rahat etmeyeceği bir düzeye erişmiştir.Ekonomi, rant, yolsuzluk, devlet, adalet gibi kavramları çok konuşur ve tartışır olduğumuz bu dönemde siz de bu tartışma ortamına katkıda bulunuyorsunuz. Sanatçının, içinden geçtiğimiz günlerdeki gibi topluma karşı sorumlulukları nelerdir?Ben bu kitabı 2001 ekonomik buhranının üzerine temellendirmiştim, ama anlattığım olayları dün olduğu gibi bugün de yarın da okuyabilirsiniz. Ben sanatçının hayata bakışının eserlerine yansıdığı kanısındayım. Ne yaşıyorsa sanatçı onu yaşatır. Gerçek sanatçı toplumun alt bilincine gerçeği nüfuz ettirebilendir. Bunu da söylemlerle, sloganlarla değil, ancak içinde okurun kaybolacağı eserlerle yapabilir. Yoksa aydın olmak kavramı hiçbir değer taşımaz. Bugün eli kalem tutan herkes aydın olmadığı gibi hangi bilinç düzeyinde olursa olsun kalemini kiraya veren insanlara da aydın denemez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder