9 Nisan 2014 Çarşamba

‘Üç Kadın Bin Turna’ kadına şiddete dur diyor

Tiyatro Tatavla, kadına yönelik şiddete dikkat çekmek amacıyla Arda Alpkıray’ın rejisörlüğünde “Üç Kadın Bin Turna” adlı oyunu sahneliyor. Cumartesi annelerinin, çocuk gelinlerin ve tecavüze uğrayıp öldürülen kadınların hikâyesini çarpıcı bir biçimde ele alan oyunda Ayça Bildik, İrem Erkaya ve Yeşim Egemen Özaydın rol alıyor. 30 Nisan Çarşamba günü Hayal Perdesi’nde sahnelenecek oyunu Alpkıray’la konuştuk.Şiddet gören kadını anlatmak için sizi yola düşüren sebep neydi? Oyuna başlamamdaki en büyük sebep teyzemdi. Geçen yaz, bir arkadaşından bahsetti. Daha 14 yaşındayken korkunç acılar çekerek evlendirilmiş, babası gelinliğini döverek kıza zorla giydirmiş. Bu hikâyeyi dinlerken kız kardeşim ağladı. Hikâye beni de çok etkiledi, sonra bunu bir yerde işlemek istedim. Sadece çocuk gelin değil ki, ülkemizde kadın olmak başlı başına zorluk. Kadın olduğun için taciz edilebiliyorsun, dövülüyor, hakaret ediliyorsun.Oyunda üç kadının hikâyesi anlatılıyor. Bunları nasıl belirlediniz?Çok zor bir süreç oldu. Bizim de üçüncü sayfa hikâyelerinde okuyup geçtiğimiz o kadar çok hikâye vardı ki. Konuya eğilince çok büyük, çok derin acılar çekildiğini gördük. Ki kadınların artık dayanamayıp kendi bedenlerini yaktığını, intihar ettiğini biliyoruz. Buna benzer birçok öykü çıktı karşımıza. Bir sürü videolar, belgeseller izledik, insanlarla konuştuk. Ve bunu anlatmaya karar verdik. Cumartesi anneleri var ülkemizde, büyük bir yaradır. Biri o anneleri temsil ediyor. Bir yerden bir yere giderken yalnız olduğu için tecavüz edilip öldürülen kadınlar var, barış gelini Pippa Bacca gibi, biri onu temsil ediyor. Diğeri ise çocuk gelini.Beden tiyatrosunun bu gibi konuları işlemede sağladığı imkânlar neler?Hikâye o kadar ağır ve acı bir hikâyeydi ki, kelimelerin yeterli olduğunu düşünmedim. Kelimelerin yetersiz olduğu yerlerde de artık insanlar bedenlerini muhakkak devreye sokarlar, kendilerini ifade edebilmek için. Bazen bakışlar bile en büyük anlamı taşır. Bu yüzden klasik bir oyun yerine sahneye beden tiyatrosu koymayı tercih ettim. Bu daha çok Avrupa ülkelerinde revaçta olan bir tür. Artık her türlü bilgiye rahatlıkla ulaşabiliyoruz. O yüzden tiyatro oyunlarının bilgilendirme dışında farklı bir form ve tarza ulaşması gerekiyor. Bu çok yeni bir tarz ve ülkemizde çok fazla örneği yok. İnsanlar artık hareket ve aksiyonu da seviyorlar. Üç kadın evde buluşup birbirlerine anlatabilirlerdi dertlerini. Ama biz bu noktada beden tiyatrosunu tercih ettik. Ben çalışmalarımda kör göze parmak işleri yapmaktan da hoşlanmıyorum. Orada hareketlere herkes kendine göre bir anlam yüklüyor. Tabii hepsinin bir alt metni var, seyirci de biraz içine girip anlam katsın istiyoruz.Oyunun tamamına farklı dillerde ağıt ve şarkılar eşlik ediyor. Ancak en sonunda hepsi birlikte bir şarkı söylediler. Kadınlar gerçekte şarkılarını ne zaman söyleyecekler?Finalde söyledikleri Ermenice bir ninni. Kadınlar bence susturulmaya çalışıldıklarında şarkı söylemeye başlıyor. Bütün ninniler bir ağıttır. Gidip dönmeyen sevgili, istenilmeyen evlilikler, kaybedilen abi ya da abiye yakılan ağıtlar… Eskiden kadınlar âşık olurlarmış, fakat zorla başkasıyla evlendirilirlermiş. Bir tek onu hiçbir şekilde yargılamayacak bebeğe anlatabiliyorlar dertlerini. O yüzden kadınlar susturuldukları zaman şarkı söylüyorlar ve söyleyecekler bence.‘Kadına Yönelik Şiddet Utanç Müzesi’ açmak istiyorsunuz. Bu nasıl bir müze olacak, dünyada örnekleri var mı?Biz aslında bu müzenin önayağı olmak sonra da diğer kadın platformları ve derneklerine görevi devretmek istiyoruz. Benim düşündüğüm kadına zorla uygulanan şeylerin anlatıldığı, gösterildiği bir müze. Bekâret kemeri ve kırmızı duvak gibi sembollerin sergilendiği bir müze. Dünyada başka bir örneği yok. İnşallah bir ilk olacak. Kadın dernekleri ve vakıflarıyla mayıs ayı sonrasında görüşmeler başlayacak. Biz Tiyatro Tatavla olarak bunun altından kalkabilecek güce sahip değiliz, onların da desteğini alarak böyle bir müzenin açılmasına vesile olmak istiyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder