23 Ekim 2014 Perşembe

‘Osmanlı kültürünün iktidar eliyle var edilmesi tehlikelidir’

Bu yıl 24.sü gerçekleştirilen Akbank Caz Festivali dün başladı. Festival kapsamında en dikkat çeken konserlerden biri neyzen Kudsi Erguner ve Alman caz piyanisti Michael Wollny'yi, 25 Ekim Cumartesi günü Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda bir araya getiren 'Nefes' performansı olacak. Kudsi Erguner'le Nefes'i konuştuk.Projenin adı neden Nefes?Bir ilk olacak bu projeye Nefes adını vermemizin nedeni, yapacağımız doğaçlamaların ilham kaynağının İstanbul Bektaşi nefeslerinden oluşması. Vakay-ı Hayriye ile II. Mahmud'un 1826 yılında yeniçeri ocağını ve Bektaşileri yasaklaması ile son yıllarda Anadolu Bektaşi kültürünün öne çıkması nedeniyle unutulmuş bir İstanbul Bektaşi literatürü ve müziği var. Konserimizin temelini oluşturan nefeslerin melodilerinin en azından caz meraklıları için sürpriz olacağına inanıyorum.Konserde birlikte sahnede olacağınız sanatçılar özel isimler, nasıl bir araya geldiniz?Michael Wollny, genç Alman caz piyanistleri arasında gittikçe parlayan bir sanatçı. Kendisiyle 2011 yılında, Ahmet ve Nasuhi Ertegün'ün anısına düzenlenen Bremen Jazzahead Festivali'nde tanıştık. Daha sonra Köln'de ikinci konseri verdik. Daha önce birçok projede beraber olduğumuz Hamdi Akatay ise Türkiye'de perküsyon sanatının en önemli isimlerinden biri.Tasavvuf müziğinin ana enstrümanı ney'i caz enstrümanlarıyla birleştiren neyzen olarak tanınıyorsunuz. Bu yolculuğa başlarken temel hedefiniz neydi?Yaptığım çalışmalara hedef, iddia ve amaç yüklemekten hep kaçındım. Davet edildiğim her ortamda neyimi kendi zevk ve itikatlarıma sadık kalarak üflemeye çalıştım.Bugüne kadar cazdan çağdaş müziğe kadar birbirinden çok farklı sanatçılarla çalıştınız. Bu çalışmaları yapmanızın özünde hangi düşünce vardı?Kırk beş yıldır süren kariyerimde, 100'ün üzerinde CD yayınladım. Dünyanın neredeyse her yerinde, en prestijli konser salonlarında binlerce konser gerçekleştirdim. Bunların en büyük kısmı mensup olduğum Osmanlı mirası musikisinin çeşitli formları üzerineydi. Lakin, nedense bütün dünya beni özellikle klasik Osmanlı müziği ve Mevlevi müziği konusunda yaptığım çalışmalarla tanırken, Türkiye'de bir kesim beni, sadece bazı ünlü caz, pop veya klasik müzisyenlerle yaptığım birliktelikler vesilesiyle tanımakta.Bu kadar farklı kulvarlarda çalışmanız ve sürekli arayış içinde olmanız size ve müziğinize neler katıyor?Müzik bir medeniyetin zevkini yansıtan sanattır. Sanatçıların kişisel zevki ise içinde geliştikleri medeniyetin özümsenmesiyle oluşur. Benim farklı müzik konularında yaptığım çalışmalar bir arayıştan ziyade, bulduğum ve yaşadığım zevki müzikle paylaşmamla ilgilidir.Dünya müzik arenasında hatırı sayılır bir yeriniz var. Yabancı müzisyenlerin ve müzik dinleyicisinin Türk müziğine bakışı nasıl?“Bizim bile artık dinlemediğimiz müziği yabancılar niye dinler?” sorusu yıllardır herkesi meşgul etmekte. Dünyanın her yerinde müziğe yabancı olanlar ve aşina olanlar var. Türk olduğu için Türk müziğinden hoşlandığını zannetmek müzik sanatına ilginin sadece başlangıcı olabilir. Bu nedenle, benim için salt müzikseverlerden oluşan dinleyici kitlesine müzik yapmak ne denli bir zevk ise müzikle ilgisi olmayan etiketler nedeniyle, bazı müziklerden zevk alabileceğini zannedenlere dinleti vermek de bir o derece eziyettir.Müziğimizin dünyaya yeterince tanıtılabildiğini düşünüyor musunuz?Kendinize ait olmayan bir şeyi başkalarına satmaya kalkışmak elbette namussuzluktur. Özümüzde biliyoruz ki, yabancılar seviyor diye sahip çıkmaya ve ihraç etmeye kalktığımız kültürel miraslarımızın hiçbiri aslında sahip olduğumuz, yaşayan kültürümüz değil. Bu nedenle müziğimizin dünyaya tanıtılmasından önce kendi insanımıza tanıtıp sevdiremememize üzülüyorum.Son dönemde neye ve tasavvuf müziğine karşı hatırı sayılır bir yöneliş var Türkiye'de. Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz? Bu ilginin özellikle saz müziğinin gelişimine ve geleceğine katkı sağlayacağını düşünüyor musunuz?Aslında eskiye dönüş olan bir “Yeni Türkiye” yaratılmakta, bu nedenle Osmanlı döneminin bazı değerleri gündeme getirilmekte. Tasavvuf ve özellikle Mevlevi mirasının ortaya koyduğu edebiyat, musiki, hat ve tüm diğer güzellikler yüzyılların devamlılığıyla oluşmuştur. Osmanlı elitine ait olan bu birikimin, bir siyasi iktidarın emriyle yok edilmesi ne kadar vahim ise başka iktidarların emriyle var edilmeye çalışılması da o kadar tehlikelidir.Tam olarak ne söylemek istiyorsunuz?Ortaya çıkan söylemlerin, müziklerin tasavvufla bir ilgisi olmadığı kanaatindeyim. Allah'ın lütfuyla oluşan güzelliklerin siyasi iktidarlarla kayboluşu veya geri gelişi ortaya sadece kötü taklitler koymaktadır. Ancak bugün caz da dahil varoluş nedenini kaybetmiş birçok sanatsal, sosyal hatta dini gerçekler var ki, tasavvuf da onlardan biridir, ancak bu kayboluş geçmişteki sanat mirasını terk etmemizi gerektirmez.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder