23 Aralık 2014 Salı

Tanpınar ‘maço’ değildi

Ahmet Hamdi Tanpınar üzerine birçok kitabın yayımlandığı son dönemde Handan İnci'nin Orpheus'un Şarkısı (YKY), yazarın Mahur Beste, Sahnenin Dışındakiler, Huzur ve Aydaki Kadın romanlarını aşk ve kadın temaları açısından inceliyor. "Tanpınar'ın kadına bakış açısı ne ‘maço'dur ne de geleneksel" diyen İnci, yazarın bu konudaki yaklaşımının tamamen 'poetik' olduğunu söylüyor.Son kitabınız Orpheus'un Şarkısı'nda Ahmet Hamdi Tanpınar'ın dört romanını Mahur Beste, Sahnenin Dışındakiler, Huzur ve Aydaki Kadın'ı aşk ve kadın izlekleri ekseninde Proustvari bir bütüncül roman dünyası iddiasıyla okuyorsunuz. Ama romanlara yaklaşırken temel kaynaklarınız, Tanpınar'ın mektup, günlük ve denemeleri. İlk olarak aşk ve kadın merkezli bu bütüncül roman iddiasını ve elbette yazarın kişisel metinlerinden yola çıkıp kurgu dünyasını değerlendirmenizi sormak isterim. Kitabın girişinde de söylediğim gibi, çalışmada ana malzemem ve temel kaynaklarım Tanpınar'ın metinleridir. Ortaya koyduğum düşünceyi, doğrudan doğruya Tanpınar'ın romanları üzerinden inceledim. Bununla birlikte, peşine düştüğüm konuyu yani Tanpınar'da varoluş meselesinin sanata, oradan da aşka ve kadına nasıl bağlandığını anlatırken, bunun yazarın hayatında da karşılığı olduğunu göstermek istedim. Bu noktada, kurgu dışı metinlerini, yani günlük, mektup ve denemelerini de değerlendirdim. Ancak yazarın biyografisine sadece kitabın giriş kısmında değiniyorum, romanları incelerken değil. Mahur Beste'nin aşk ve kadın bağlamlarında merkezî bir roman olduğunu belirtiyorsunuz. Mahur Beste'yi bu denli merkezî kılan özellikler neler? Mahur Beste, Tanpınar'ın tefrika suretiyle de olsa yayımladığı ilk romanı. Kimileri bunun yarım kaldığını söyler, ama kitapta da ileri sürdüğüm gibi ben bu kanaatte değilim. Mahur Beste bitirilebilecek bir roman değil. Öte yandan bu kitap Tanpınar romanları için adeta bir anahtar, bir giriş kapısıdır. Tanpınar'ın romanlarını bütünlüğe kavuşturan, kitapları birbirine bağlayan ilmeklerin uçları bu romanda belirmiştir. Mesela, aşkın bir kader olması, irsiyet bağıyla sonraki kuşaklara aktarılması, aşkı sanat eserini ortaya çıkaran temel güç olarak yorumlamak gibi Tanpınar'ın öteki romanlarının da eksenini oluşturacak konular bu romanla başlar. Talat Bey ile Fatma Hanım'ın aşk hikâyesi için bestelenen ve daha sonraki aşk hikâyelerinin kader müziği olacak “Mahur Beste” bu kitapla birlikte fonda akmaya başlar. Ayrıca, Tanpınar'ın romanlarında izini süreceğimiz kültürel meselelerin hemen hemen hepsi buradadır. Abdülaziz döneminden sonra gündelik hayata daha çok yansıyan medeniyet değiştirme krizi, eski yaşayışı temsil eden ilginç insanlar, tasavvufi kültür, eski musiki, Boğaziçi'nde yalılarda sürdürülen yaşantı bunların başında gelir. Mahur Beste romanını bu anlamda, bizi büyük esere hazırlayan bir uvertür olarak görüyorum. Devamında gelecek olan eserin tonu, temaları için bir ön duyuru gibidir Mahur Beste.Tanpınar'ın kadın meselesine bakışta bazen Ahmet Mithat Efendi'nin bile gerisine düştüğünü, kadını bir aşk “nesnesi” olarak gördüğünü belirtiyorsunuz. Bu problematik bakış kendisinden sonra gelen yazarları nasıl etkilemiştir, Tanpınar bağlamda izi derinleştirilen bir yazar olabilmiş midir?Tanpınar'ın romanlarında kadınların aşk nesnesi olarak görülmesi, romandaki erkek karakterlerin hayata bakış tarzıyla ilgilidir. Kadın ve aşk, bu erkekler için yaratıcılık gücünü besleyen ana damarladır. Aşk vasıtasıyla erkekler, yaşantılarını derinleştiren ve onları sanatsal yaratıcılığın eşiğine getiren bir olgunluğa ulaşırlar. Evet, bu noktada “nesneleşir” kadınlar, hiçbir zaman aşkın öznesi olamazlar. Erkek sever, kadın sevilir. Bu durum, Tanpınar'ın aşk ile sanat arasında kurduğu bağla ilgilidir. Mümtaz örneği üzerinden Tanpınar, aşkı yaratıcı erkeğin dilini bulmasını sağlayacak bir “ruh disiplini” olarak tanımlıyor. Tabii bu gücün sadece yarım kalmış, yakıcı bir aşk sayesinde kazanılabileceğini de ekliyor. Bu yaklaşımı yazarın günlüğünde de görüyoruz. ‘Aşk gidince şiir kapıları yüzüme kapandı' derken, yazabilme gücünü aşktan ürettiğini söyler bize. Günlüğün son sayfalarında ise neredeyse bütün eserlerini bir kadına duyduğu aşka bağlamış, ‘külliyatım onundur' diyor.Benim Tanpınar'ı Ahmet Midhat'ın gerisine düşmüş gördüğüm nokta ise farklı. Tanpınar, romanlarındaki kadınları âşık olunanlar ile cinsellikleri için birlikte olunanlar diye melek/şeytan kategorisinde ikiye ayırmıştır. Üstelik Tanzimat dönemi yazarları dediğimiz ilk romancılar gibi üzerinde toplumsal bir baskı olmadığı halde, ikinci gruptaki kadınların hemen hepsini gayrimüslimlerden seçerek yapar bunu. Gerçi Tanpınar'ın kadına yüklediği kültürel anlamı düşünürsek bir ölçüde anlaşılabilecek bir durumdur bu. Tanpınar için âşık olunacak güzel kadın “bize ait değerler” dediği bazı aidiyetleri temsil eder. Bu değerler içinde Türkçeyi güzel konuşması, klasik Türk musikisinden anlaması, İstanbullu olması, Boğaziçi'nde yaşaması, köklü bir aileden gelmesi, tasavvufi kültüre yakınlığı başta gelir. Bu nitelikleri taşımayan kadınlara âşık olmaz Tanpınar'ın erkekleri, güzelseler eğer, sadece fiziksel olarak etkilenirler.“Tanpınar'ın romanlarında (Sabiha-Cemal hariç) platonik aşk yoktur.” yargınıza Selim İleri'den itiraz tonunda bir karşılık geldi. Neler söylemek istersiniz?Bu bir yargı değil Tanpınar romanlarının olgusudur. Evet, Tanpınar'ın romanlarında Sabiha-Cemal dışında platonik aşk yoktur. Yazarın bu konudaki önemli düşüncelerinden biri de budur. Tanpınar, ancak uzviyetler birbirini tanıdıktan sonra devam edebilen duygunun aşk olabileceğini söyler. Sanırım Selim İleri'nin itirazı tam olarak bu noktada değildi. Bu konuyu bir sohbet sırasında konuştuk da kendisiyle. Selim İleri'nin kitaba dikkatini çok değerli buluyorum, ancak Selim Bey'le Tanpınar üzerine de bir görüş ayrılığımız var. Ona göre Tanpınar aslında Mümtaz gibi değil, Mümtaz'ın temsil ettiği sevme ve yaşama modeline bir karşıt örnek olarak ortaya koyduğu yardımcısı Mehmet gibi olmak, aşkını onun gibi “doludizgin yaşamak” istemiştir. Bilirsiniz, sadece aşkı değil, gündelik hayatın en küçük sahnesini bile tablolara, edebiyat eserlerine, heykellere uzanan pek çok atıfla birlikte idrak eden soyutlamacı, benzetmeci Mümtaz'a karşılık, Mehmet hayata ve sevdiği kadına yalınkat bakan sade, yüzeysel biridir. Zihnini dolduran imgelerle değil, bedeninin ihtiyaçlarıyla yaşar. Tanpınar'ın romanları da kendisi için yazdıkları da ortadadır. Günlüğünde çizdiği yazar portresi (tabii bize gösterdiği kadarıyla) ve kurguladığı erkek karakterlerin romansal gerçekliği Selim İleri gibi düşünmemi engelliyor. Verili olanın çok ötesine geçen bu yorumu ‘aşırı' buluyorum. Söylediğim gibi, benim bu kitapta ileri sürdüğüm her görüş Tanpınar'ın metinlerinden alınmış cümlelere dayandırılır. Başka bir kaynağa atıf yapmaya ihtiyaç duyulmayacak kadar metnin içinden çıkarılmış olgulardır hepsi. Aslına bakılırsa ben bile yorum yapmadım. Sadece belirli bir düşünce etrafında Tanpınar'ın kaleminden çıkmış metinleri bir araya getirdim ve bu düşüncemi somutlaştırdım, hepsi bu. Bu nedenle Selim İleri'nin de Tanpınar'ın aslında Mehmet gibi erkekleri idealize ettiğine ve Mümtaz'ın da Mehmet gibi yaşamak istediğine dair yazarın metinlerinden bir şeyler göstermesini beklerim. Selim İleri bu sonuca yazarlık sezgisinin gücüyle varmış ise, şahsi bir yorum olarak kalır.Bugüne değin sosyal ve siyasal yaklaşımlarla (Doğu-Batı çatışması, toplumsal değinmeler) değerlendirilmiş ve adeta bir fetiş konumuna yükselmiş Tanpınar için Opheus'un Şarkısı yeni, yepyeni bakış geliştiriyor. Bu yaklaşımınızı geliştirirken andığım dört romanın kurgusunu adeta çoğaltılan bir şablon düzeyine indirgiyorsunuz. Öyle ki bazı romanlarda daha öncekilerde kullanılan cümlelerin tekrarıyla karşılaştığınızı söylüyorsunuz. Bu durum, esaslı meselelerin büyük yazarı Tanpınar imgesine, algısına zarar verebilir mi?Tanpınar'a “yepyeni bir bakış” getirdiğimi söylemeniz beni sevindirir, ama bu bakış dediğiniz gibi “esaslı meselelerin büyük yazarı” imgesine hiç de zarar verecek bir durum değildir. Tam tersine, çok daha güçlendiriyor bu imgeyi bence. Tanpınar'ın gücü ve büyüklüğü, aslında hep aynı romanı yazdığı halde, bizi her defasında bambaşka bir dünyaya açabilmesidir. Malzemesini ve düşüncelerini hem tekrarlıyor, hem de yeniliyor Tanpınar. Bütün büyük edebiyatçıların yaptığı da budur. Sözünü ettiğim tekrarlar ise sadece bu konuya odaklanmış bir eleştirel bakışın görebileceği ayrıntılardır. Kitabı basılmadan önce okuyan muteber Tanpınar araştırmacılarından Prof. Dr. Orhan Okay, işaret ettiğim tekrarlara şaşırdığını, bunların bir kısmını daha önce fark etmediğini söylemişti. Yani bu konuda yazar için endişelenmemize gerek yok.Tanpınar'ın entelektüel birikiminin kadına ve aşka yansımadığını; bu meselelere daha çok geleneğin, tevarüs edilmiş bir kültürün içinden baktığını söyleyebilir miyiz? Bakın bu çok ilginç, kitabı okuyanlar içinde Tanpınar'ı amiyane tabirle ‘maço' bulduğunu söyleyenler de oldu, kadına karşı toplumdaki yaygın ‘erkek bakışı' temsil ettiğini söyleyenler de. Sanırım bu ‘okur'la ilgili bu durum. Tanpınar'ın kadına bakış açısı ne ‘maço'dur ne de geleneksel. Kitapta ayrıntılarıyla gösterdiğim gibi, tamamen “poetik” bir yaklaşımdır onunki. Evet, Tanpınar romanlarında kadını toplumsal hayatın bir parçası olarak ele almaz. Kadını kendi sorunları, sorumlukları içinde birey olarak işlemez. Belki sadece Sahnenin Dışındakiler'de Sabiha ile biraz bu konuları yoklar, ama orada da temel izlek, “uğruna bir ömrün adandığı sevilen kadın”dır. Tanpınar'ın romanlarında ön plandaki kadınların varlık sebebi sadece “sevilen kadın” olmalarıdır. Onlar, hayata estet gözlerle bakan erkeklerin “rüya kadınlar”ıdır. Nitelikli, güzel ve sessizdirler. Bu kadınları kendileri olarak değil, âşık erkeklerin gözünden tanırız, yani dönüştürülmüş olarak. Bunun da nedeni Tanpınar'ın kadın-aşk ve sanat eseri arasında kurduğu etkileşim zinciridir.Tanpınar çalışmaları özellikle Orpheus'un Şarkısı vesilesiyle bundan böyle tek renklilikten sıyrılıp çeşitlenebilir mi, akademi dünyasında böyle bir arayış gözlemliyor musunuz?Tanpınar üzerine çalışmalar kendine ait bir kulvar açacak kadar arttı ve ciddi bir literatüre dönüştü. Benim kitabımdan öncekilerin tek renkli olduğunu söylemem haksızlık olur. İçlerinde yazara yeni, taze bakışlar getiren çalışmalar da var, tamamen öncekileri tekrar edenler de. Hakkındaki makaleler ve kitaplar, sayı olarak fazla görülse bile üzerinde daha çok çalışılması, metinlerinin daha fazla kurcalanması gereken bir yazardır Tanpınar. Bütün büyük yazarlar gibi yeni yorumlara açıktır. Kitabımın girişinde de söylediğim gibi ben sadece kişisel açıdan, bir okur olarak Tanpınar'da ilgimi çeken, yazmaktan zevk alacağım konuların üzerine gidiyorum, devam da edecek bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder