23 Ocak 2015 Cuma

Aramakla bulunmaz vicdan

Fransız yönetmen Michel Hazanavicius, Oscar’lı filmi The Artist’in ardından herkesi şaşırtan bir hamle yaparak savaş filmiyle seyircinin karşısına çıkıyor. Cannes’da sert eleştirilere maruz kalan yönetmen, Çeçenistan gibi, dünya sinemasının görmezden geldiği bir coğrafyaya çeviriyor kamerasını.Kabul etmeliyiz ki, Stanley Kubrick gibi her türde başyapıt değerinde filmler yapabilmek, pek az yönetmenin mazhar olduğu bir yetenek. Yakın zamanda, Fatih Akın’ın Kesik filmiyle daldığı sularda kulaç atmakta ne kadar zorlandığını gördük. Benzer bir durum, bugün gösterime giren Arayış / The Search filmi için de geçerli.Fransız yönetmen Michel Hazanavicius, Oscar ödüllü The Artist’in (2011) ardından herkesi şaşırtan bir hamle yaptı. En İyi Yönetmen Oscar’ını almış bir isim olarak pekâlâ kendini Hollywood stüdyolarının başdöndüren kollarına bırakabilecekken, pek de bilmediği bir alana yöneldi.Arayış, 1999’da başlayıp 10 yıl süren 2. Çeçenistan Savaşı’nın orta yerine bırakıyor seyircisini. 9 yaşındaki Hacı (Abdülhalim Mamutsiev), ailesi gözlerinin önünde Rus askerler tarafından öldürülünce kundaktaki kardeşini de alıp kaçar. Kader, Hacı ile İnsan Hakları İzleme Örgütü görevlisi Carole’un (Bérénice Bejo) yollarını Grozni’de kesiştirir. Birbirlerinin dillerini bilmeseler de ailesini kaybetmiş Hacı ile Carole arasında bir bağ oluşur. Bu sırada, Hacı’nın öldüğünü sandığı ablası Raissa (Zukhra Duishvili) her yerde kardeşini aramaktadır. Diğer tarafta ise sokaklarda bir serseri gibi gezerken mecburen orduya katılan Rus genç Kolya (Maksim Emelyanov), aldığı askeri eğitim sonrası soğukkanlı bir katile dönüşür...Michel Hazanavicius, henüz beş yapımlık uzun metraj filmografisinde ‘kırılmalara’ açık bir yönetmen. Televizyon filmi ve diziler ile başladığı kariyerinde Jean Dujardin’in başrolde olduğu ‘Fransız James Bond’u sayılabilecek iki film var. Hemen ardından gelen The Artist ile sessiz sinemaya saygı duruşuna geçen yönetmen, dümeni 180 derece kırarak savaş filmiyle karşımıza çıktı. Üstelik Çeçenistan gibi, dünya sinemasının görmezden geldiği bir coğrafyaya çeviriyor kamerasını.Cannes’da yerin dibine batırıldığı kadar kötü bir film olmayan Arayış’ta Haza-navicius’un yapamadığı, belki de yapmak istemediği şey, karakterlerin motivasyonlarını vurgulamak. Bundan ısrarla kaçınan yönetmen, meselesi ile arasındaki mesafeyi korumak adına karakterlerin dünyasına nüfuz etmekte sıkıntı yaşıyor. Hacı ile Kolya’nın iç dünyası ne kadar seyirciye açıksa kilit roldeki Carole ile Raissa’nın hissiyatı ve motivasyon unsurları o kadar kapalı. Merkezinde etkileyici bir insan hikâyesi olmasına rağmen, bütün soğukluğuyla sorumluluğu ‘işgalci sisteme’ atan film, katı bir belgesele tanıklık eder gibi izlettiriyor kendini. Dramanın esaslarını hikâyesinden uzaklaştıran Hazanavicius, savaşın sebepleri, sonuçları ya da sosyal-siyasî boyutları ile ilgilenmiyor. Bu durumu ajitasyona gönül indirmeme olarak da değerlendirebiliriz. Ancak Carole, Helen (Annette Bening) ve Raissa’nın hayli özensiz diyaloglarının yanı sıra hikâyeye nüfuz etmeyi zorlaştıran kurgu da bu konudaki iyi niyetli okumaları akim bırakıyor.Öte yandan, Arayış’ın vicdanlara dokunan bir yanı var. Carole’un, Çeçenistan’daki sivil katliamlar hakkında hazırladığı raporu Avrupa Parlamentosu’nda okurken karşılaştığı umursamaz tavır gibi detaylar, filmin samimiyetini ve vicdani duyarlılığını göstermesi bakımından önemli. Kolya’nın askerlikteki dönüşümü çok işlenmiş bir tema olmasına rağmen etkileyici. Hacı rolünde Abdülhalim Mamutsiev tüm doğallığı ile filmi sürükleyen en önemli isim. Arayış’ın en güçlü yanı ise açılıştaki video çekimi. Film, bu videonun ardından gelen, Hacı ve kucağındaki bebeğin yolda yürüdüğü sahne ile biten bir kısa film olarak kalsaymış, efsane olurmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder