12 Haziran 2014 Perşembe

‘Türk sinemasının zirvesi’

Nuri Bilge Ceylan’a 67. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazandıran Kış Uykusu yarın gösterime giriyor. Filmin dün Kanyon’da yapılan basın gösterimine kalabalık bir gazeteci ve yazar grubu katıldı. İşte filmden ilk izlenimler...Nuri Bilge Ceylan’a 67. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazandıran “Kış Uykusu” yarın gösterime giriyor. Henüz ödülün sıcaklığı üzerindeyken seyirci karşısına çıkacak olan Kış Uykusu’nun gişe başarısı merak edilirken, film dün ilk kez kalabalık bir gazeteci ve yazar grubunun karşısına çıktı. 3 saat 16 dakika süren gösterimden çıkışta sinema yazarları söz birliği etmişçesine bu uzun süresine rağmen filmin asla sıkıcı olmadığını söyledi. Genel izlenim şöyle: Tahmin edildiği gibi hazmı zor bir film, ancak seyri o kadar da zor değil. Süresinin 3 saat 16 dakika olduğuna bakmayın, akıp gidiyor. Sonunda seyirci, çoğu eleştirmen gibi Cannes jüri başkanı Jane Campion’un sözünü yâd ediyor: ‘Başta süresinden korkmuştum, filmden sonra daha uzun saatler sürsün istedim.’Nuri Bilge Ceylan, beyazperdeye bu kez emekli bir oyuncunun öyküsünü yansıtıyor. Yine, yeni ve fakat çok katmanlı bir taşra hikâyesi... “Aydın, 25 yıl oyunculuk yaptıktan sonra İstanbul’dan ayrılır, Kapadokya’da babasından kalan butik oteli işleterek günlerini geçirmeye başlar. Hayatında iki kadın vardır: Kendisine her anlamda uzak ve soğuk olan genç karısı Nihal ve boşanmış olan kız kardeşi Necla. Kış bastırır ve karakterler birbirlerinin yaralarıyla oynamaya başlar.” Film, taşralı bir aydının iç sıkıntıları, ahlak ve vicdan sorunları, topluma bakış açısındaki paradokslar gibi birçok yaraya parmak basarken, basmakalıp pek çok kabulü de sorgulamaya girişiyor.“Kış Uykusu”, yarın 150 kopyayla gösterime giriyor. Gösterimin ardından, sinema yazarlarından filmi değerlendirmelerini istedik. Öncelikle filmin yaz sezonunda gösterime girmesini riskli bulanlar kadar Altın Palmiye sonrası seyirci ilgisinin fazla olacağını düşünenler de var. Atilla Dorsay, yapılanı cesur bir adım olarak değerlendiriyor ve şöyle diyor: “Amerika’da en iddialı filmler yazın gösterime girer. Oscar filmleri değil, gençlere ve çocuklara yönelik filmler... Böyle bir şeyi bizde de denemek gerekiyordu. Ben de nasıl bir sonuç alınacağını merak ediyorum.”Şehirli entelektüellere tokat gibi çarpıyorHer şeye dokunuyor Sevin Okyay: "Çok beğendim. Nuri Bilge'nin taş taş üstüne koyarak kendi sinemasını inşa etmesi ile ilgileniyorum. Koza'dan beri takip ediyorum. O filmden çıkıp otobüste tek başına otururken tebrik etmiştim. O günden bugüne sürekli üstüne koydu, kazandığı tecrübelerle piramit gibi yükseldi, bugünlere geldi. Bu film, hikâyesi, insani zaafları, ilişki biçimleriyle bambaşka. Her şeye dokunan, her şeyi eleştiren bir yapım. Çok fazla üstüne bastırmadan Çehovvari… Nuri Bilge'nin kendine has bir filmi. Görsel olarak mükemmel, görüntü yönetmenliği, oyuncu performansları harika. Oyuncular yetenekli olabilir ama bu kadar başarılı olmalarında yönetmenin payı çok büyük." O karakterler ömür boyu bizimle yaşayacakAtilla Dorsay: "Çok şey beklenen filmler genelde düş kırıklığı yaratır, benim için öyle olmadı. Birçok açıdan Türk sinemasının ulaştığı bir zirve. Senaryosu oya gibi işlenmiş, bu kadar sağlam karakter irdelemesi ve takım oyununu yerli filmde görmedim. Oyunculuklar gerçekten zirve yaratıyor. Gökhan Tiryakigil'in yarattığı görsellik her zamanki gibi olağanüstü. Kapadokya gibi harika bir mekânı kullanmayı hiç abartmamış, egzotizme kaçmamış. Görüntüler yer yer geliyor, insanı allak bullak edip kayboluyor. Filmin ana malzemesi her şeye rağmen doğa ve görsellik değil, insan. İnsanı verişi olağanüstü. Bütün karakterler o kadar canlı biçimde hayata geçiyor ki, ömür boyu bizlerle birlikte yaşayacak. Aynen bir Balzac, Dostoyevski, Tolstoy, Hemingway romanından çıkmışçasına onları unutmayacağız."Filmin adı Taşra Sıkıntısı da olabilirmişUğur Vardan: Aydının sınıfsal hal-i pürmelâli, tam da ana karakterinin isminin 'Aydın' olduğu 'Kış Uykusu'nda Nuri Bilge Ceylan bakışıyla alabildiğine didik didik ediliyor. Bu mesele Batı için çok çok eski bir geçmişin konusu belki (Rus cephesini 'Doğu' sayarsak daÇehov'dan bu yana). Bizim içinse Tanzimat'la başlayıp Cumhuriyet'in ayaklarını yere basmasıyla birlikte daha net bir şekilde kıyıya vuran, belki Yakup Kadri'nin 'Yaban'ıyla ilk kez sesini 'Gür' bir şekilde duyuran, sinemamızda ise özellikle '80 sonrası'nın suskun ortamında belli ölçülerde iç hesaplaşmaya giren yönetmenlerimizce sık sık uğranılan bir liman... Bütün bu tabloda 'Kış Uykusu' yeni bir derdin peşine düşmüyor ama sinemamız ölçüsünde en uzun süreli ve vakti bol olunca da- daha derin bir alışverişin parçası oluyor. Tabii filmin zamanlama açısından şöyle bir preblemi var, tıpkı Onur Ünlü'nün 'Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikâyesi' gibi 'Aydın'a uzun süredir herkes vuruyor ve Türkiye'nin içinden geçtiği siyasal iklim itibariyle o artık bir 'Mazlum'... Ama Nur Bilge de şunu söyleyebilir, "Bu dönem gelip geçer ama benim filmim zamansızlık bağlamında yarına kalır..." İnşallah öyle olur... Ben en çok 'Taş atan çocuklar' meselesinin öyküye yedirilmesini, bütün psikolojik ayrıntılarıyla beğendim. Bir de Aydın'ın, kız kardeşi Necla tarafından yazıları üzerinden çok doğru noktalarla lime lime edilişini!.. Son olarak filmin ismi 'Taşra Sıkıntısı' da olabilirmiş… Haluk Bilginer çok başarılı Serdar Akbıyık: "Sinemamızda şehirli entelektüelleri anlatan yapım çok az. Kış Uykusu onlardan biri. Bu anlamda çok önemsiyorum. Yönetmen, karakterini taşraya konumlandırmış. Aslında Nevşehirli ama gözlemleri, yaşadıkları, problemleri öyle değil, olabildiğince şehirli. Nuri Bilge'nin Bir Zamanlar Anadolu'da filmini sinema olarak bir tık daha yukarıda görüyorum ama içselleştirme açısından bana daha fazla seslendiğini söylemeliyim. Seyircinin zor tüketeceği bir film. Kendi duygularını yabancı sinemada arayan seyirci kitlesi, bu filmi kaçırmamalı. Perdede gerçek insanlar var. Haluk Bilginer o kadar karizmatik, başarılı ve izlemesi keyifli bir oyuncu ki, hiçbir zaman kendinden farklı olamıyor. Burada da olamıyor. Bu film için dezavantaj ama onu sevenler için avantaj. Ayberk Pekçan'ı çok beğendim. Ben oyuncuyum demeden oynuyor. Demet Akbağ, Nejat İşler, Serhat Kılıç da keza öyle. Nadir Sarıbacak yine filmi tatlandırmış. Başrolde olduğu filmler izlemenin zamanı geldi." Üzerine düşüneceğimiz bir film Alper Turgut: "Kentliler, özellikle aydın, elit kesim kendini pek eleştirmez. Köylüleri eleştirir, aşağılar. Kış Uykusu'nda bir aydın eleştirisi var. Özellikle kendi penceresine bakmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Her ne kadar Kapadokya'da da çekilse bir kent filmi. İçinde yalnızlık, can sıkıntısı, takıntı haline gelmiş kötülük var ama ortada kötülük yok. Herkesin bir yarası, kendince doğrusu var ama ortada siyah ve beyazlar var. İnsanlar gri tonlu, manzara şahane. İşçilik, ses çok güzel. Çok fazla göndermesi olan bir film. Üzerine düşüneceğimiz, konuşacağımız bir yapım. Üç Maymun ve Bir Zamanlar Anadolu'da ile karşılaştırılabilir ama üçü de farklı. Kendi adıma Bir Zamanlar Anadolu’da'yı daha çok beğenmiştim ama bu da iyi, güçlü bir film."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder