20 Haziran 2015 Cumartesi

Sınırları kaldıran buluşma

Bu yıl 22. kez düzenlenen İstanbul Caz Festivali “Ustalarla Buluşmalar” serisinin çok özel bir konuğu var: İranlı söz yazarı ve şarkıcı Mahsa Vahdat. Sanatçı, Norveçli piyanist Tord Gustavsen ve vurmalı çalgılar ustası Fahrettin Yarkın ile birlikte 9 Temmuz Perşembe akşamı 19.30'da İstanbul Erkek Lisesi bahçesinde olacak. Konser öncesi Yarkın ve yeni albümü “Traces of an Old Vineyard” yayımlanan Vahdat ile bir araya geldik.

MAHSA VAHDAT: HAYATIMDA NE OLDUYSA MÜZİĞİME TAŞIDIM

Kardeşiniz Marjan Vahdat ile yaptığınız albümlerden sonra Amerikalı sanatçı Mighty Sam McClain'le bir araya geldiniz ve yaptığınız müzikte bir farklılık oldu. Bu değişimin sebebi ne?

Çünkü ben ve kardeşim ağlamaya, gülmeye, tartışmaya, kavga etmeye çocukken birlikte başladık. Daha sonra sahnede de birlikteydik, müziğe birlikte başladık. Ve bu yüzden de çok fazla bağımız var. Müziğimiz birlikte gelişti, birbirimize ilham verdik ve her anlamda birlikte büyüdük. Bazen insanlar hangimizin o, hangimizin ben olduğunu karıştırdıklarını söylüyor. Benzerliklerimiz yüzünden ‘bir' gibiyiz. Taşıdığımız kültür, gelenek, halk ve bölgesel müzik anlamında da aynıyız. Mighty Sam McClain'le yaptıklarımız ise daha çok iki medeniyet arasındaki aşk düetleri gibi. Daha önce hiç tanışmamıştık, stüdyoda bir araya geldik ve şarkı söylerken başka türden benzerlikler olduğunu keşfettik. Farklı kültürlerden olsak bile özlem, aşk, sevinç, keder şarkılarını söylemek, ortak noktalar bulmak mümkün oldu. Bazı yerlerde kesişip, bazı yerlerde kendi kültürüyle beslendi bu şarkılar. İnsan olarak zaten benzerliklerimiz var, müzikal olarak da bazı benzerliklerimiz oluştu. Ama kardeşimle olan başka bir hikâye tabii ki. Kalpten bağlıyız birbirimize.

Peki, kardeşinizle yeni bir albüm yapmayı planlıyor musunuz?

Evet, ama üç albüm yaptık, birlikte geçirdiğimiz uzun yıllarımızın ürünüydü. Şimdi daha çok solo albümlerimiz üstüne çalışıyoruz. Gelecekte yeniden birlikte bir şeyler yapacağımıza eminim.

Şarkılarınız aynı anda hem ümit hem de keder taşıyor. Bir söz yazarı olarak da dinleyicilerinize vermek istediğiniz ne?

Benim için önemli olan, dinleyicilerime göstermek istediğim şey, kendimim. Benim hayatımı, kaygılarımı, umutlarımı yansıtan bir müzik olmalı bu. Yani benim içimdeki benden ayrılamaz. Ve dinleyiciler de sözlerini anlamasalar bile bu duyguları, kederi ve umudu anlayabiliyorlarsa çok mutlu olurum. Yıllar içinde hayatımda ne olursa olsun bunu müziğime yansıttım. Kendimden ve özellikle ülkemin insanlarından ilham alıyorum; bir kadın şarkıcı için İran'da yaşamanın zor olduğu zamanlarda orada yaşadım. Ama ülkemde olmayı seviyorum. Çünkü onların duygularını da yansıtmayı seviyorum.

Son albümünüzde de Mevlânâ'dan, Ömer Hayyam'dan ve Hafız-ı Şirazi'den şiirler seslendirdiniz. Neden bu üç şair, özel bir bağınız mı var?

Tabii ki, bu şiirlerle büyüdüm. Babam, büyük annem her zaman anlatırdı, okurdu. Büyüdükçe de daha fazlasını aradım. Bu şiirler benim bir parçam, onlarda her zaman hazine buldum. 700-800 yıl önce yazılmış olmalarına rağmen, bizim toplumumuzda mesajları çok yeni. Ve onlar hâlâ yaşıyor; şiirleri, felsefeleri, düşünceleri çok dinamik. Bazen Rumi, Hayyam ya da Hafız okuduğumda, bu şiirlerin dün yazıldıklarını düşünüyorum. Her okuduğumda ya da şarkı olarak söylediğim her seferde farklı bir katmanını keşfediyorum. Yeni nesillerin onlarla iletişimde olmasını da çok önemli buluyorum. Bu şairler bizim için, yüzyılların izlerini taşıyan sığınaklar gibi.

FAHRETTİN YARKIN: KÖKLERİ SAĞLAM OLAN MÜZİK DÜNYAYA ADAPTE OLABİLİR

Ustalarla Buluşmalar konseri için nasıl bir geceye hazırlanıyorsunuz? Neler olacak?

Daha önce Mahsa Hanım'ın nasıl bir icra yaptığını, nasıl ilerleyeceğimizi görmek adına albüm kayıtlarını almıştım. Şu anda neler yapabileceğimiz üzerine karşılıklı görüşüyoruz. Tabii ki, konser öncesi, üç gün boyunca provamız olacak. Aslında bakarsanız her ne kadar İran müziği ağırlıklı görünse de Norveçli bir piyanist ve Türk bir vurmalı enstrümanlar sanatçısı ile bir sentez çıkmış olacak. Konserde ayrıca Türk topraklarından da sürpriz eserler olacak.

Kullandığınız enstrüman caza pek yakın gelmiyor…

Aslında en yakın benim. Türkiye'de ilk caz festivalleri yapılırken Amerikalı cazcılarla ilk çalanlardanım. Yurtdışında birçok caz festivalinde çaldım. Yani caz çok uzak değil; olaya cazın hangi gözlüğüyle baktığınız önemli. Caz ucu çok açık bir müzik. Her toplumun yaşamış olduğu zorluklardan çıkan bir müzik türü vardır. Amerika'da da bu birçok zorluklardan türemiş. Esas içeriğinde de doğaçlama söz konusu. Bizim topraklarımızda da doğaçlama yapıldığı için çok uzak değil. Bu yüzden benim için de son derece yakın gözüken bir proje.

Bu tür buluşmaları nasıl değerlendiriyorsunuz; müziğe nasıl bir katkısı var?

Kendi öz müziklerini, sesi, enstrümanları koruyarak dünyayla adapte edebilecek seviyedeki insanların bunu yapmaları gerekir diye düşünüyorum. Ama tabii bu buluşmaları yapmak da kolay değil. Türkiye'deki ilk buluşmalardan birini yapan benim. Hemen hemen on yıl önce İş Sanat'ta Zarbang isimli İranlı bir grubu getirmiştim. Konseri dinlediğinizde onda da çok fazla caz alıntıları bulacaksınız. Onu söylemeliyim. Bu buluşmalar son derece sağlıklı. Olmalı, daha fazla olmalı hatta. Yurtdışında da İranlı, Hintli gruplarla, Amerikalı müzisyenlerle bir arada bulunduğum için bunların iyi sonuçlar verdiğini gördüm. Müzik dünyasında şöyle güzel bir söz vardır: Ot, kök üstünde büyür. Sağlam bir kökünüz varsa, ot büyür. Demek ki yaptığınız işin kökleri yere sağlam basıyorsa, dünyayla adapte olması da son derece kolay.

Müziğin evrenselliği bir anlamda böyle mi oluyor?

Bir şeyleri taklit etmektense kendi kökünüzden gelen müziği başka yerlere aktarabilmek... Benim de kendime düstur edindiğim bir şeydir. Amacımız da o. Bu çalışmaların içerisinde çok bulundum. Türkiye'den ilk ve son defa Ermenistan'a Türk müziği yapmaya gittik. Yeter ki aralar düzelsin. Erivan'da bir konser yaptık. Nasıl yaptığımızı gelin bana sorun; nasıl bitirdik o konseri… Bu tip çalışmalar olmalı tabii ama sonuca hemen varmıyor. Sadece siyasi yönlendirmelerle, müzik özellikle daha doğrusu sanat bir yere varmaz. Siyasilerin de kendilerine göre fikirleri vardır ama biz dünya insanı olarak birebir yaşıyoruz. O yüzden özellikle müzikte bazı sınırlar çizilmesine tamamen karşıyım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder