1 Haziran 2015 Pazartesi

‘Türk müziğinde sunum sorunu var’

Divan deyince aklımıza Türk edebiyatındaki divan geliyor. Divan şairleri, şiirler, failatün, feilünler…

Türk müziğinde de divanlar var fakat onları pek bilmiyoruz. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Öztürk, bu alanda hatırı sayılır çalışmalar yapıyor. Önce, geçtiğimiz ocak ayında, Edirne Devlet Türk Müziği Topluluğu’ndan arkadaşları M. Fadıl Atik ve Halil Erseven ile birlikte ‘Divânnâğme’ adlı bir CD hazırladılar. Eser sayesinde, Türk müziğindeki tüm divanlar, ilk defa bir albümde icra edildi ve kaybolan besteleme biçimleri arasındaki ‘divan’ formuna dikkat çekildi. Ud sanatçısı Levent Öztürk’ün 25 yıllık birikiminin ikinci meyvesi ise bir kitap oldu. Yine Türk müziğindeki divanları anlatan ‘Divânnâme’ geçtiğimiz haftalarda yayınlandı.

‘Divan’ tıpkı şarkı, semaî;, oyun havası gibi bir besteleme biçimi ama ilgisizliğe maruz kalmış, yıllardır araştırılmaya muhtaç beklemiş. Öztürk, kitabın hazırlık aşamasında ‘sizce divan nedir’ sorusunu yönelttiği kişilerden ‘bence divan diye bir tür yok’ ya da ‘bence divan kadanslı şarkıdır’ gibi cevaplar aldığını söylüyor. Oysa eserinde bu türün varlığını ispat ediyor. Sanat müziğinde üç divan olduğu biliniyordu; hicaz, muhayyer ve şehnaz divan. Zaten Öztürk’ün aklına bu takılmış ve ‘Kırk binin üzerinde sanat müziği eseri bulunan bir külliyatta, en az 5-6 bin adet şarkı, yüzlerce yürük semai, ağır semai varken neden sadece üç divandan söz ediliyor?’ sorusunun peşine düşmüş. Öztürk araştırmaları sonucunda sanat müziği repertuvarında 13, halk müziğinde 15 yeni divan tespit ediyor, kitapta bu divanları notalarıyla ilk kez bir arada sunuyor. ‘Divan nedir, özellikleri nelerdir, divan bestelemek için hangi kurallara dikkat etmek gerekir?’ sorularına da kapsamlı cevaplar veriyor.

Türk müziğine ilginin giderek azaldığı bir dönemde bu tür çalışmalar doğrusu dikkat çekmiyor. Televizyonlardaki Türk müziği konserlerine, programlarına bakın, dayanamayıp iki dakika sonra kapatırsınız. Dinleyesiniz gelmez. Öztürk, neden böyle olduğunu teşhis ediyor: “Ortada sunum sorunu var. Sanat müziği adı altında bugün televizyonlarda verilen örneklerin, bu müziği iyi temsil etmediğini düşünüyorum. Kemençevi Derya Türkan veya tanburi Murat Aydemir gibi sanatçıların üretimleri her yaş kesiminde ilgi, değer ve takdir buluyor. Müziğimize ilginin azaldığı görüşünü paylaşmıyorum. Çalıştığım üniversitede öğrencilerden oluşan bir müzik topluluğu kurarak 5 yıl kadar çalıştırdım. Bu döneminde gençlerin ‘bu müzik bize bu şekilde anlatılsaydı, severdik’ ya da ‘sanat müziği denilince yavaş, insanın uykusunu getiren, sıkıcı şeyler aklımıza geliyordu. Böyle zevkli olacağını düşünmemiştik’ tarzında söylemlerine şahit oldum.” Levent Öztürk’ün Divânnâme’ye dair geniş bilgi verdiği röportajını www.zaman.com.tr’de okuyabilirsiniz.

‘Sürekli makam sayımızla övünüyoruz’

“Geleneksel müziğimiz son derece gelişmiş ve olanakları sınırsız bir müziktir. Günümüzde bu olanakların tüm yönleriyle kullanılmadığını görüyorum. Sürekli makam sayımızla övünüyoruz ve en az 500 farklı makam var diyoruz; sonra da hem icrada hem de bestecilikte 15-20 makama sıkışıp kalıyoruz. Besteleme biçimleri olarak zenginliğimizden söz ediyoruz ama şarkı dışında hiçbir şey duymaz olduk... Merhum Cinuçen Tanrıkorur’da ve Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça’da örneklerini gördüğümüz destan türündeki eserlerin halk müziğindeki destanlardan ayırımını yapan çalışmaya rastlamazsınız. Bu müzik hem uygulama hem de nazari araştırmalar için günışığı görmemiş alanlarla doludur. Biraz merak, biraz sorgulama, biraz heves ve çalışma ile çok şey yapılabilir. Bu bakımdan Divânnâme kitabının heveslendirici bir örnek olacağına inanıyorum.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder