18 Nisan 2015 Cumartesi

Ödünç alınmayan kitaplar

Hep en çok okunan kitapların peşindeyiz. Kitapçılarda onlar göz önünde. Dergilerde, kitap eklerinde onlar anlatılıyor. Korsanlar üst geçitlerde onları satıyor. Hatta kütüphanelerden ödünç alınanlar bile onlar. Peki ya okunmayanlar; hiç okunmayan, hatta kütüphanelerden ödünç bile alınmayanlar…

Bir kitap düşünün… Yazılalı yıllar olmuş; kütüphaneye girmiş, numaralandırılmış, rafa dizilmiş, tozlanmış, silinmiş, sonra yine tozlanmış ve yine silinmiş ve yine. Kütüphanedeki yüz binlerce kitap arasında sıranın kendisine gelmesini beklemiş ama nafile. O sıra hiç gelmemiş. Günün birinde onu ödünç alan değilse de merak eden biri çıkmış, bir sanatçı, bu yıl 56. Venedik Bienali’ne de davet edilen Meriç Algün Ringborg.

Ringborg, talep edilmeyen kitaplardan oluşan ‘Ödünç Alınmamış Kitaplar Kütüphanesi’ni kurmak amacıyla ilk, 2012 yılında Stockholm’deki Halk Kütüphanesi’yle temasa geçmiş. Hemen ardından New York’ta bir kütüphaneyle… Daha sonra 2014’te arka arkaya Avustralya’da, Güney Amerika’da ve Atina’da birer kütüphaneyle işbirliği yapmış. Sanatçının Türkiye’de çalıştığı ilk kütüphane ise 1999’da kurulan Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi.

Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi’nde 114.000 kitap var ve ‘Ödünç Alınmamış Kitaplar Kütüphanesi’ yaklaşık 650 kitaptan oluşuyor. Hangilerinin –tek tek saymak mümkün değil ama en azından konu olarak- talep edilmediğine gelince… En çok dikkat çekenler arasında teknolojik gelişmelerle ilgili kitaplar var. Onları İstanbul’la ilgili tarih kitapları, sanat kitapları ve kataloglar izliyor. Aralara sızan bir sürü başka kitap da var: Hıfzı Topuz’dan Türk Basın Tarihi, Vedat Günyol’dan Devlet İnsan mı?, Rauf Orbay’dan Siyasi Hatıralar gibi.

Çok okunan kitaplar nasıl birbirine yakın, hatta neredeyse aynıysa hiç okunmayan kitaplar da bir o kadar uzak ve başka başka. Hiç tahmin edilmeyen, yok artık dedirten bir sürü kitap hiç okunmadan kalmış. Ringborg’u en çok şaşırtansa New York’taki kütüphanede hiç ödünç alınmadan yıllarını geçirmiş bir klasik: Kafka’nın Dava’sı.

KUYRUK UZAMAYA DEVAM EDER

Meriç Algün Ringborg, kütüphanelerdeki ödünç alınmayan kitapları bir araya getirip yeni bir kütüphane kurarken kitapların fiziksel varlığından çok kurulmuş sistemlerin ortaya çıkardığı arada kalmışlıklarla ilgilenmiş aslında. Bizimse bizzat, tek tek o kitaplar çekiyor ilgimizi. Kütüphane rafları arasına saklanmış, hiç talep görmemiş kitapların peşine düşmek istiyoruz ama sadece istiyoruz. Çünkü temas kurduğumuz pek çok kütüphanede ya ödünç verme sistemi yok ya da ödünç kitaplarla ilgili herhangi bir bilgi paylaşma hevesi.

Paylaşımcı olan kütüphanelerin önündeki engelse teknoloji. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Kütüphanesi’nden Hakkı Bey’in dediği gibi: “Kütüphanede 65 bin kitap var. Herhangi bir kitabın ödünç alınıp alınmadığını anlamak için sisteme adını yazmak lazım. Hepsi için tek tek bu işlemi nasıl yapalım? Mümkün değil. Ama isterseniz en çok ödünç alınanları hemen söyleyelim.” Sizi mi kıracağız, peki: En çok okunanlar arasında başta Sedad Hakkı Eldem var. Sonra Gombrich’ten Sanatın Öyküsü, Sezer Tansuğ’dan Resim Sanatının Tarihi, Shakespeare’den Macbeth ve Hamlet, Orhan Pamuk’tan Benim Adım Kırmızı ve Yeni Hayat, Oğuz Atay’dan Tutunamayanlar, Dostoyevski’den Yeraltından Notlar ile Suç ve Ceza.

İstanbul’un en çok ödünç veren kütüphanelerinden Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi’nde de durum aynı: O dediğimiz mümkün değil ama istersek en çok okunanlara ulaşabiliriz. Hatta hemen ezberden sayabiliriz bile: Montaigne’den Denemeler, Oğuz Atay’dan Tutunamayanlar, Albert Camus ve Dostoyevski’lerin hemen hemen hepsi, son günlerde, bilhassa vefatından sonra Yaşar Kemal’in İnce Memed’i.

Bu durumda en çok ödünç alınan ve doğru orantıyla en çok okunanlar, kütüphanelerden bağımsız olarak neredeyse aynı kitaplar. Üstelik de kütüphanenin sunduğu bunca eşitlikçi düzene rağmen: Tüm kitaplar ücretsiz, kimse yönlendirme yapmaz, en çok okunanla hiç okunmayan yan yana durur filan… Ama yine de değişmez bir dünya düzeni; bir yerde kuyruk varsa uzamaya devam eder. Küratör Işın Önol şöyle açıklıyor bunu: “Dikkat kümelenmeye meyillidir, tıpkı sermaye ve insanlar gibi… Çok okunan kitaplar daha çok kişi tarafından okunur; zenginler, zenginliklerine daha büyük oranlarda zenginlik katar… Herkesin okuduğu az sayıda kitap var. Ama aynı zamanda, kimsenin varlığından dahi haberdar olmadığı yığınla kitap daha…”

Yine de eğer hiç ödünç alınmamış birtakım kitapları görüp kurcalamak isterseniz şansınız yok değil. Onların azıcığı Ringborg’un ‘Ödünç Alınmamış Kitaplar Kütüphanesi’nde. Kütüphane, 26 Temmuz’a kadar devam edecek ‘Buluşma…Reunion’ isimli sergi kapsamında Sakıp Sabancı Müzesi’nde.

Başarısız olan hangisi?

Ödünç alınmayan kitapların tespiti kütüphanelerin koleksiyon yönetimleri için çok gerekli. Örneğin Kadir Has Üniversitesi Bilgi Merkezi Müdürü Mehmet Manyas, hangi kitapları depoya kaldıracaklarına bu bilgiler ışığında karar verdiklerini söylüyor ve ekliyor: “Her kitabın bir okuyucusu vardır. Ödünç alınma/alınmama oranı kütüphanenin başarı ya da başarısızlığını gösterir. Yoksa kitabın iyi ya da kötülüğünü değil. Öte yandan kütüphanelerdeki referans yani kaynak kitaplar ödünç verilmez ve en çok onlar okunur. Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi danışmanı Köksal Seyhan’ın da dediği gibi, “Açık raf sistemine sahip bir kütüphanede kitapların kullanılması için muhakkak ödünç alınarak dışarı çıkartılması gerekmez. Özellikle roman dışındaki kitaplar kütüphane içinde de kullanılabilir. Bu açıdan bakınca ödünç alınmamış bir kitabı, kullanılmayan/okunmayan bir kitap olarak değerlendirmek çok zor olur.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder