28 Şubat 2015 Cumartesi
‘Bütün seramiklerim yıkıldı bir ben kaldım’
27 Şubat 2015 Cuma
Bir teselli ver
26 Şubat 2015 Perşembe
O anların öncesi ve sonrası
25 Şubat 2015 Çarşamba
Okuru provoke etmek istedim
24 Şubat 2015 Salı
Oscar’a ‘Birdman’ kondu
23 Şubat 2015 Pazartesi
Kaçan kovalanır mi?
Klasik durum: siz birini seversiniz o sizi istemez. Gün gelir, devran döner, siz vazgeçtiğinizde ise, birden o peşinizde koşmaya başlar. Bu durumu hepimiz bir yerden taniyoruzdur. Ya kendimiz yasamisizdir, ya bir arkadasimiz yasarken sahit olmusuzdur, yada olmadi bir dizi yada filmden biliyoruz dur. O kisi ulaşılabilir oldugunda, onunda bizim gibi iki gözü, iki eli, iki ayağı ve bir kalbi olan sıradan bir insan olduğunu farkederiz. Belkide artik kaçmadığı için anlamını yitirir gözümüz de. Birseyi deli gibi isteyip, elde ettikten sonra, gercekten istemedigini mi anlamaktir bu bilmiyorum, ama bu "Kacan kovalanir" mantıgiyla, elime bişey geçmedi diye zırıl zırıl ağlayanları da çok gördüm mesela.
Ilişkilerde adama yüz vermiyoruz, hani kaçan taraf olalim diye, kendimizi agirdan saticaz ya. Bu mankafalar da kovalıyor tabi, tam ilgimizi çekti diyoruz, iki dakika duruyoruz, hooop! Ozaman da adam kaçmaya basliyor. Luzumsuz, yorucu, ve gereksiz. Bazen diyorum ki, keske beyinlerimizin arasina bir kablo döseyebilsek, öyle bir teknoloji olsa. Bastan karsimizdaki nin ne oldugunu, ne istedigini, ne düsündügünü bilir, zaman kaybetmez ve gereksiz iliskiler yasamayiz. Süper olmaz miydi? Ama yok, ozaman da isin heyecani kacar tabi. Belkide bazi seyleri yasamamiz gerekir o kisiyi bulana kadar. Aslinda cekici olan belki de ulasilmamasi dir. Ve ulastiysan sana hala cekici geliyorsa da gercekten aşk tir. Önemli olan olayın sonucu, birsey olmiyacaksa olmaz. Bunun kacmak la, kosturmak la alakasi yok bence. Zaten ne o öyle yarim yamalak isler, yok kendimi cekeyim de o bana gelsin. Yok özledigimi belli etmiyim de o bana yazsin. Umusamiyormus gibi davranayim masuscukdan ama yinede biraz ilgiliymis gibi de dursun, yoksa sıkılır. Ama yinede birazcik uzak durayim cok hevesliymis gibi de durmasin... Ooofff yazarken bile sıkıldım! Kactiginda, yok "fazla naz aski usandırır", ilgi gösterdigin de ise yok "kacan kovalanir" denir. Bir asamadan sonra gercekten sevdiginde saklamazsin, söylersin abi! Ben icimden geldiginde onu sevdigimi de, özledigimi de söylerim, istedigim zaman da yazarim. Sevgili benim sevgili degil mi? Benden bu yüzden sıkılacak adami da zaten sevgili diye takmam koluma. Ayrica icimdekileri söyleyemiceksem, ne anladim bu iliski den? Ya tam acacaksin yüregini, yada bu islere hic girmiceksin! bizde kaçan kovalanmaz, gelen ağırlanır, giden de uğurlanır. (Bu aralar cok mu bilmeye basladim ne?)
Kitabın yaşı sonsuzdur
20 Şubat 2015 Cuma
Hele bir sor, niye öldürdüm!
19 Şubat 2015 Perşembe
Hadi, ‘Paşa Paşa Tiyatro’ya!
18 Şubat 2015 Çarşamba
Hermitage Müzesi çalışanı yazma eserleri antikacıya satmış
17 Şubat 2015 Salı
12 Eylül’ü ailemize yapılmış zannediyordum
16 Şubat 2015 Pazartesi
Altın Ayı ‘Taksi’yle İran’a gitti
14 Şubat 2015 Cumartesi
En sade haliyle İstanbul
13 Şubat 2015 Cuma
İstanbul’da Kafka ile iki gün
12 Şubat 2015 Perşembe
Kötülüğün kaynağı yaşadığımız toplumun içinde
11 Şubat 2015 Çarşamba
Türkiye’den Venedik’e bir nefes
10 Şubat 2015 Salı
İngilizler Oscar’a yüz vermedi
9 Şubat 2015 Pazartesi
‘Şiir bir cüret meselesidir’
7 Şubat 2015 Cumartesi
Karagöz tasvirleri kelepir fiyatına Avrupa’ya satılıyor
6 Şubat 2015 Cuma
Uyuya kalan güzel - ve bitmek bilmeyen derin uykusu- Part 1
"Teyzos ben kitab yazmak istiyorum yaa", teyzem herzamanki gibi "buda-nerden-cikti-bakisini atmisti bile. Sicak bi gündü, ne Canim disariya cikmak nede Evde oturmak istiyordu. Yinede herzamanki gibi teyzemin basinin etini yiyip onu en sevdigimiz cafelerden birisine gitmeye ikna etmistim. Üstümü giyinip, kirpiklerime rimel sürüyorum. Saclarimi Bir iki savurdummu Tamam. Bugün düz Sandalet seciyorum, Aslinda topuklu olmazsa olmazlarimdan sayilir, ama burdaki sokaklarda yürü Bakalim o topuklularla yürüyebilirsen. Bandirmanin sokaklari adina türkü bile söylen mis "Bandirma bayir bayir" diye gerisini siz düsünün. Kapaklaniver yere, 10km asaga yuvarlanip Solugu denizde alirsiniz, benden söylemesi. Neyse, cafemize gelmistik. Bu cafede en cok sevdigim, cafe ve ayni anda kütüphane olmasi. Burdan kitab alin, kahve siparis edin, rengarenk sandalyelerin üstüne oturun, bütün gününüzü gecirirsiniz. cafenin önündeki agaclarin dallarina pembe kurdeleler baglanmis, aksam buraya gelirseniz rengarenk isiklar asilmis, müzikler caliyor. Burada oldugumda cok huzurluyum.Ben Kütüphanenin raflarina odaklanirken, Teyzem iki kahve siparis etmis ve kahveler gelmisti bile. Kahvenin kokusuna bayiliyordum, yaninda lokum, ohh misss! Ben kitab maceramdan bahsedince "hmm demek kitab yazmak istiyorsun, öylemi?" diye cevap verip, kahvesinden bir yudum aliyordu. Yaninda sigarasini hic eksik etmiyordu. Onu kahve icerken izlemeye bayilirdim, sanki kahvenin ne Kadar önemli birsey oldugunu o an anlardim. Birde tabi ki ojenin. Tirnaklari hep uzun ve ojeliydi. Saclari kisa ve dalgaliydi, ve onlari hep sariya boyatirdi. Yüzü kalemle cizilmis gibiydi, burnu, dudaklari, yanagindaki beni, Marilyn Monroe´yu andiriyordu. "Aynen teyzos, bak simdi ben herseyi düsündüm, kitabin ismi - uyuya kalan güzel- alt yazisida -ve bitmek bilmeyen derin uykusu- olucak. Sonra tabi bunun birinci, ikinci, ücüncü hatta dördüncü parti olucak. onlarada ayri alt yazisi düsünmem gerek." Teyzem büyük kahkaha patlatiyordu. "Cok hossun canim""Dalga gecme teyzos ya ben gayet ciddiyim, bak görüceksin, kitablarim tamda orda yer alicak" parmagimla "en yeniler ve en cok satanlar" rafini isaret ediyordum.Tek bir Problem vardi, yazmak icin birseyler yasamam lazim di, onu da hal ettik mi tamam. Teyzem sigarasindan bir nefes daha cemisti. "Hadi bakalim". Dumanıni, gökyüzüne doğru üflüyordu.Dumanin bulanikligi ve hayallerim sanki birbirine karisiyordu.